ALİ ÇIBIK

      

   Karayokuşlu Yörükosmanların Ali… Bolvadin’in en yaşlı kişisi… Kafakağıdına göre 99 yaşında… Kendi ifadesine göre 102 yaşında… Kırk dört sene önce Karayokuş Köyü’nden Bolvadin’e göçmüş… Çiftçilik, çobanlık, koruma bekçiliği ve tekarabacılık yaptı…

   Ali Çıbık normal boyda iken yaşlılıktan dolayı boyu kısalmış; zayıf, uzun yüzünü çevreleyen beyaz sakalı olan birisi…Yaşına göre genç göstermektedir. Görenler en fazla 70 yaşında, der…Torununun torununu görmüştür. Çocukluktan beri, ömrü dağlarda-bayırlarda koyun güderek geçmiştir. Dağları ve eski günlerini hasretle anar… Yaşına göre dinç ve sağlıklıdır. Çalışmayı sever; her işini kendi görmeye çalışır. Bademli Mahallesi’ndeki evinde oturmaktadır. İki oğlu, gelinleri ve torunları her ihtiyacını görmektedirler. Kendi halinde; kalender; sakin birisidir. Kurtuluş Savaşı’na ve Yunanlıların köylerindeki ormanlığı yaktığına şahit olmuştur. Askerliği sırasında Atatürk’ü görmüş ve ona tekmil vermiştir.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   Nüfus cüzdanına göre 1914 yılında Bolvadin’in Karayokuş Köyü’nde dünyaya gelmişim. Nüfus cüzdanım geç alındığı için esas doğum tarihim, 1911 yılıdır. İki oğlan kardeşiz. Babamız köyde çiftçilik yapardı. Babamı da annemi de küçük yaşta kaybettim. Komşumuz olan Karacaören Köyü’nde “Taka Musa” adındaki kişi, beni hem korumak, hem de çobanlık ettirmek üzere köyüne götürdü. Anne-baba olmayınca ne eski yazıyı öğrenebildim, ne de yeni yazıyı… Okuma-yazma bilmem… Delikanlılık çağına gelince koyun güttüğüm kişinin kızına yandım. O da bana yanıktı. Kızın gönlünü ettim, beraber anlaşıp, kızı Karacaören’den, Karayokuş’a kaçırdım. Kızı kaçırdığım için düğün falan edemedik. Kayınpederimin oğlu olmadığı için beni çok severdi. Evlendik, iki oğlum, üç kızım var. Oğlanlarım Ramazan ve Ali Osman çobanlık ve inşaat ustalığı yaptılar. Hanımım çok iyi idi. Çok iyi günler geçirdik; üç sene önce vefat etti.

   ASKERLİĞİ NEREDE YAPTINIZ?

   Askerlik zamanım gelince, 1935 yılında vatani görevimi yapmak için İzmir’e gittim. O güne kadar köyden hiç çıkmamıştım. Önce toplu halde tren istasyonuna götürdüler, oradan trenle İzmir’e gittik. Büyük şehri görünce önce çok şaşırdım. Ben askerdeyken Yunan’ın tekrar baş kaldırma durumu oldu. Nöbetlerimizi falan sıkı şekilde tutuyorduk. Bolvadin’den yağcı Kadir Üresin’le birlikteydik. O zaman askerlik 30 aydı. Askerden gelince, tekrar savaş çıkacak ihtimaliyle beni tekrar askere çağırdılar, 6 ay daha yaptım.

   ASKERLİK HATIRANIZ VAR MI?

   Askerliğimiz çok sıkı idi. “Denetleme olacak” diye devamlı sıkı eğitim yapıyorduk. Bir gün, subay gazinosunun önünde nöbet tutarken; Gazi Mustafa Kemal, yanında rütbeli subaylarla birlikte gelip, gazinonun önüne gölge yere oturdular. Orada çeşitli ikramlar yapıldı. Biraz sonra kalktılar, Atatürk doğru benim nöbet tuttuğum yere geldi. Ben çok heyecanlandım. Benim silahımı kontrol ettikten sonra: “Asker, silahının künyesini say!” dedi. Ben de: “Emredersiniz komutanım!” deyip silahın künyesini saydım. Sonra yanındakilerle birlikte oradan uzaklaştılar. Güçlü-kuvvetli sert görünüşlü bir görüntüsü vardı. Askerden geldikten sonra evime onun fotoğrafını astım; hâlâ asılı duruyor.

   SAVAŞ YILLARINI YAŞADINIZ MI?

   Kurtuluş Savaşı yıllarında ben 8-9 yaşlarındaydım. Köyümüzün ve yanımızdaki diğer köylerin etrafı ormanlıktı. Köydeki erkekler, savaşa katılmak için köyden gitmişti.

Düşman köyümüze gelirken; herkes, düşman kötülük eder düşüncesiyle dağa kaçtı. Köyde fakirlik var, onlara karşılık verecek silahımız ve gücümüz yoktu. Yunanlılar Büyükkarabağ tarafından köye geldiler, buldukları hayvanı götürdüler, bazılarına eziyet etmişler. Çok durmadı gittiler. Sonradan öğrendik Bolvadin’de Cirit Meydanı’na ve Çaldıratmaz bölgesine karargah kurup mevzilenmişler. Köylülerimizle birlikte dağdan indik. Birkaç gün sonra askeri birliklerin Kemerkaya tarafından geldiğini görünce tekrar dağa çıktık. O gelenlerin Türk askeri olduğunu görünce tekrar köylere indik. Askerlerimiz Sultandağı tarafına doğru gittiler. O sırada Cirit Meydanı ve Çaldıratmaz tarafından Yunanlılar ateş etmeye başladılar. Top ateşleri köye ve ormanlık alana, “Dandın” dediğimiz bölgeye isabet etti. Ardıç ormanının büyük bir bölümü yandı. Karayokuş Köyü’nden Kayışoğlu Mehmet ile Süleyman oğlu Ali ve karısı Ayşe, şehit oldular. Kabirleri şehit düştükleri yerdedir. Köy halkı tarafından korunmaktadır. Siperler yakın zamana kadar mevcuttu. Allah o günleri bir daha göstermesin.

   ESKİDEN KÖY YAŞANTINIZ NASILDI?

   Köy hayatı sakin bir hayattır. Çoban isen daha da sakindir. Bolvadin’den rahmetli Kaptıkaçtılar’la 30 sene ortakçılık ettim. Bolvadin’den de koyun sürülerini getiren olurdu. Hacıyunusların, Hüsemlerin, Hacımuratların koyunlarını, çobanları bizim köylerin üstünde Akgöl’de yayarlardı. Dağın pek çok bölgesi ormalıktı. Ardıç ağaçları vardı. Kesile kesile bir şey kalmadı.

   Yiyecek konusunda bugünkü kadar çeşit yoktu. Zeytin nedir,reçel nedir bilmezdik. Sabahları bulgur pilavı yerdik veya çorba içerdik. Düğünlerimiz iyi olurdu. İki davulcuyla iki düdükçü bir hafta çalarlardı. Davette mutlaka koyun eti olurdu. O zamanlar davar çoktu. Ayrıca pilav, patates olurdu. Bolvadin’e gelince, yıkılan adada buluna Lomen’in  (Numan Ayar) veya Hacımuratların Kadir’in helvacı dükkanında, tahin ve pekmezle; veya helvayla karnımızı doyurmanın zevkine doyamazdık.

   1969 yılında çocukların istikbalini düşünerek, Bolvadin’e göç edip Bademli Mahallesi’ne yerleştim. Burada gene çiftçilik yaptım. Ayrıca altı sene de tekaraba koştum.

   UZUN ÖMÜRLÜ OLMANIZI NEYE BORÇLUSUNUZ?

   Her şey Allah’ın takdiri…Sana biçilmiş ömrü yaşıyorsun. Tabiki sana biçilmiş ömre tesir eden şeyler de var. 60 yıl dağlarda çobanlık yaptım. Gürültü yok; hava kirliği yok; sinir yok; koyunlarla ve Allah’la başbaşasın. Vücudunu yıpratacak bir olay yok. İnsanı yıkan gam, keder ve tasadır. Sonra yediğin içtiğin temiz ve sağlıklı. Dağda her türlü bitkinin mis gibi kokusunu kokluyorsun. Buz gibi kireçsiz suları içiyorsun. Yerden faydalı ot toplayıp pişiriyorsun. Süt yoğurt desen bol… Arada bir dağlara bakıp, oraları özler; iç geçiririm. Gençlere tavsiyem; kendilerini günlük hayata fazla kaptırmasınlar. Her şeyi kafaya takmasınlar. Dünya nimetleri için hırslanmasınlar. İnsanı yıkan para ve mal hırsıdır.

    ÖMRÜNÜZ NASIL GEÇTİ?

   “Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi.” Şu yalan dünyada yaşantım bir asrı geçmiş…Bana sorsan daha dün gibi… Nasıl geçtiğini bilemedim. Zaman çok çabuk geçiyor. Az yaşa çok yaşa, sonunda akibet gelir başa… Bu dünyada ne iyilik yaparsak, o yanımıza kâr kalacak. Bu yüzden kimsenin kalbini kırmadan; kimseyi incitmeden; dünya tamâhına dalmadan günlerimizi geçirelim.

  (Bu röportajı yaptıktan iki gün sonra vefat etmiştir.)