ZEKİ KARAER

 

    Bisikletçi Zeki… 71 yaşında… Bolvadin’de yaşayan en eski bisikletçi… 52 sene bisiklet tamirciliği yaptı. Kendi el emeğiyle bisiklet de yaptı. Bisiklet konusunda en uzman kişidir.

   Zeki Karaer; uzun boylu, sağlam yapılı, beyazlaşmış olan saçları ve bıyığına inat, kaşları siyah ve gürdür. Yaşına göre daha genç gösteren bir kişidir…Zamanla saçının üstü dökülmüştür. 

   Sakin görünüşlü ve güler yüzlü;  insanlara karşı nâzik ve efendidir. Sanatını düzgün ve sağlam yapar ve dürüstlüğü ön planda tutar. Disiplini sever. Üç yıldır çalışmamaktadır. Sabahları mutlaka yürüyüş yapmaya çalışır. Atatürk İlkokulu’nun yanındaki dükkanını  her gün açar; gelen dostlarıyla muhabbet eder.  Kuşa ve çiçeklere karşı özel merakı vardır. Dükkanının içi çiçek bahçesi gibidir. “Bitkileri ve hayvanları seven; insanları da sever.” der.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1944 yılında, Bolvadin’in Yenice Mahallesi’nde, kardeşlerimin en büyüğü olarak dünyaya gelmişim. Babamın adı Yakupların Hilmi…Birisi kız; üçü oğlan, dört kardeşiz. Benim küçüğüm Mehmet, terzilik ve tuhafiyecilik yaptı. Onun küçüğü Mahmut, mobilyacılık yapıyor. Babam yağcılığın yanı sıra; Rüştiye Camii’nde müezzinlik de yapardı. Babam tarafı Yakuplar’dan; annem tarafı ise Hamzalar’dan… Annem ,Çarşı Camii’nin tavan süslerini yapan; dünyanın en uzun yaşayan ikinci kişisi olan ve 148 yaşında vefat eden Hamza Usta’nın torunudur.

   İlkokulu, evimizin yakınında olan Bahçe Okulu’nda başladım. İlk dört sene burada okuduktan sonra, hemen yanına yapılan Atatürk İlkokulu’nda son sınıfı bitirdim. Arkasından ortaokula başladım ve orayı bitirdim. Ortaokul son sınıfta iken babam genç yaşta vefat edince, ailenin sorumluluğunu ben yüklendim. Askere kadar bisikletçide çalıştım. Askerliğimi Manisa’da yaptım.

   BABANIZDAN BAHSEDER MİSİNİZ?

    Babam; kendi halinde, çalışkan, imanlı ve ihlaslı bir adamdı. Müezzinliğin yanı sıra, Emirdağ Caddesi’nde şimdiki Bisikletçi Kadir’in dükkanın olduğu yerde dükkanımız vardı. Dükkanın ön kısmında islim tamir eder; lehim işleri yapardı. Arka kısmında ise; arpa-buğday kırar, pekmezlik üzüm ezerdi. Daha önceleri, İbrahim, Ali Osman, ve Ahmet ve amcalarımla birlikte pekmez, tahin, helva, ağda üretimi yapıyorlardı. Sonra ayrıldılar, kendi işini yapmaya başladı.

   PEKMEZ ÇOK ÜRETİLİR MİYDİ?

   Ben küçükken Bolvadin ticaretin merkezi durumunda idi. Ahmet amca’mın görevi dışarıdan mal getirmekti. Devamlı Aydın ve çevrelerine gider; susam, incir, kuru üzüm toplayarak trene yükler getirirdi. O gün için cereyan yok; bunları ezmek için gazyağı ile çalışan su motoru kullanırdık. Üretilen mamüller çevre illere ve trenle tekrar Aydın’a gönderilirdi. Çarşıda lokantadan çok, helvacı vardı.

   Ben okul yıllarımda boş zamanımda dükkana giderdim. Lehim ve gazocağı tamirinde babama yardım ederdim. Tamirciliğe merakım birazda buradan geliyor. Dükkanımızın arka tarafında ise, hayvancılık yapanların arpasını kırardık. Ayrıca pekmezcilerin getirdiği, kuru üzümleri ezer; geri iade ederdik.

   ÜZÜM EZME İŞİ NASIL OLURDU?

   Bir esnaf 1 kamyon, 2 kamyon kuru üzüm getirirdi. Bunlar 70-80 kiloluk çuvallara yükletilir getirilirdi. Gelen üzümler çuvallardan boşaltılarak dükkanın bir köşesine yığılırdı. Sokak çeşmesinden tenekelerle getirdiğimiz suyu, yumuşaması için üzümün üzerine döküp 1 gün bekletirdik. Ertesi gün ezme makinesine döküp;  8-10 kiloluk toplar halinde yaparak; bir köşeye yığardık. Ezilen üzüm; birbirine yapışmaması için, susam ve haşhaş kavurma ocaklarında yanan ağacın külünü, uğra olarak kullanırdık. Sonra sahibi gelip, bunları pekmez yapmak için götürürdü.

   BİSİKLETÇİLİĞE NE ZAMAN BAŞLADINIZ?

   Babam vefat edince dükkanı kapattık. Sanata ve bisiklete olan merakım yüzünden bisikletçiye girmeye karar verdim. 1960 Yılında, Çarşı Camii’nin arka kısmında köşedeki dükkanda bisiklet imalatı ve tamiri yapan Hacı Ali Şerbetçi’nin yanına girdim. Ustam sanatkar birisiydi. Konya’dan su borusunda biraz daha ince olan boruları getirir; bisikletin iskeletini yapardı. Daha sonra ithal parçalarını takarak “sıfır” bisiklet yapardık.. Boyama işini ise kompresör olmadığı için, el pompasıyla boyardık. Hâlâ bizim yaptığımız bisikleti olanlar var. Askere gidinceye kadar burada sanatımı öğrendim.

   O GÜNÜN BİSİKLETLERİ HAKKINDA BİLGİ VERİR MİSİNİZ?

   Dünyada ilk bisiklet, 1818 Yılında Almanya’da, her tarafı tahtadan olarak yapılmış. Ayakla yerden hız alarak yürütülürmüş. Daha sonra Amerika, 1873 yılında, ön tekeri büyük, zincirli metal bisiklet yapmış. Bunu İngilizler takip etmiş ve böylece dünyaya yayılmış. Bolvadin’e ise ilk bisikleti Saatçi Mecittin Karahan veya Saatçi Murat SAAT getirmiş; diye duydum. Bu bisikletin de tahtadan olduğu söylendi.

  Bizim toplumda o zamanlar bisikletin adı “Velesbit” veya “Şeytan papuru” olarak geçiyordu.. Herkesin merakı vardı. Türk malı olarak bisiklet de yoktu; parçası da yoktu. Hepsi dışarıdan ithal ediliyordu. Alman malı olan “Miele” ve İngiliz malı olan “Cover” marka bisikletler daha tutuluyordu. Berber Sabri Karagüven, Ömer Eker bu bisikletlere daha biniyorlar.

   BİSİKLETÇİLİĞİN SIKINTILARI NEYDİ?

   İlk başladığım zamanlarda yedek parça hep dışarıdan geliyordu. İç lastik bulunmazdı. Lastik, yama yapıla yapıla kendisi görünmezdi. Bisikletin direksiyonu kırıla kırıla kaynaktan görünmezdi. 1967’den sonra sıkıntılar azaldı. Yerli mal üretilmeye başladı. Gölcüler ve tuğlacılar ve testi ocağında çalışanlar daha çok rağbet etmeye başladılar.

   ASKERDEN GELİNCE NE YAPTINIZ?

   Şimdiki durduğum dükkan kendi malımız. Oraya dükkanımı açtım, arkasından evlendim. İki kızım; dört tane de torunum var...Temiz iş yapmaya çok dikkat ederim. Bu yüzden müşterilerim çoğaldı. Ayrıca bisiklet tamirinin yanı sıra 8-10 kadar bisikleti de, saatlik kiraya verirdim. Şimdiki Ziraat Bankası’nın olduğu yerde de bisiklet kiralayan arkadaşlar vardı. O bölgede tur halinde binerlerdi. Ben küçükken bisikletlerde plâka zorunluluğu da vardı. Bazı yerlerde ehliyet de isteniyordu. İç Anadolu’da en çok bisiklet olan şehir, Bolvadin ve Konya’dır. Sebebi ise, ikisi de düz araziye kurulmuştur. Şu an bile Bolvadin’de çok bisiklet var. Elektrikli bisikletler, bisikletin daha da çoğalmasını biraz engelledi.

   O GÜNKÜ BİSİKLETÇİLER KİMLERDİ?

   Bisikletin çoğalmasıyla birlikte, tamirci sayısı da çoğaldı. O gün için ilk tamirciler: Muhittin Baykara, Nuri Mayuk, Hacı Ali Şerbetçi, Kediliğin Ahmet, Salih Göksu, Nurettin Dede, Ömer Sezer, Hacı Ali Arat (Koreli),  Ali İhsan Ergüven…

   BİR GÜNÜNÜZ NASIL GEÇİYOR?

   Sabahları erken kalkar, yürüyüşe giderim. Namaz ve diğer dini vazifelerimi zamanında yaparım. Üç sene önce mesleğimi bıraktıktan sonra, dükkanımı bırakmadım. Günlük iş zamanı gibi açar-kaparım. Eşle-dostla oturur, günlük olayları, memleket dertlerini değerlendiririz. Dükkanımın üstü evim; arkası da bahçem… Bahçeyle yeşillikle uğraşmayı çok severim. Bahçem, yazın çiçek serası gibidir. Toprakla uğraşmak insana kuvvet ve sağlık veriyor.  Ayrıca uzun yıllar kuş yetiştirdim, şimdi bunu yapamıyorum.

   GENÇLİĞE TAVSİYELERİNİZ NELERDİR?

   Türk Milleti zekîdir. Başaramayacağı hiçbir şey yoktur. Gençlerin mutlaka çok çalışmaları lazım. Çalışmakla ancak başarıya ulaşılır. Gençliğimde sabah erkenden dükkanı açar; gece yarısına kadar çalışırdım. Hangi dalda olursa olsun çalışmak gerekir. “Çalışan demir ışıldar.” Dürüst ve güvenilir olsunlar. Kaliteden dolayı bugüne kadar bir tek kişiyle münakaşa yapmadım. Hiç kimse: “Şurasını iyi yapmamışsın.” demedi.  Gençlerin hepsine de başarılar diliyorum.