SAADETTİN SIKI

 

    Gurusıkaların Sâdet…79 yaşında…Ömrü boyunca değişik işlerde çalıştı. Yemenicilik, sebzecilik, nakliyat işleri yaptı. Bir süre de Almanya’da işçi olarak çalıştı.

   Sadettin Sıkı; uzun boylu, sarışın, mavi gözlü, sağlam yapılı, genç yaşta saçları dökülmüş olan birisidir. Güler yüzlü ve samimidir. Spora meraklıdır. Yıllarca Bolvadin futbol takımlarında top koşturmuştur. Avrupa’da iken alışmış olduğu sigarayı, bugüne kadar günde iki paket içerek devam ettirmektedir. Sigaranın verdiği zarar yüzünden şimdi yürümekte zorluk çekmektedir.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1936 yılında Bolvadin’in Hisar Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Babamın adı Lütfü…Seyyar yemenicilik yapardı. 7 erkek kardeşiz. En büyükleri benim…Diğerleri: İsmet emekli polis. Hikmet vefat etti. Kâmil Almanya’dan, Mustafa bekçilikten, Tâlat ise polislikten emekli oldu. En küçüğümüz Ahmet ise sebzecilik ederdi, vefat etti. Akçeşme İlkokulu’nun dördüncü sınıfında iken topa merakım yüzünden, okula bir daha gitmedim. Babamın yanında yemenicilik yaptım. Askerliğime kadar çok zamanımı, futbol oynayarak geçirdim. Bazı zamanlar da harçlığımı çıkarmak için sebzecilik yaptım.

   GENÇLİĞİNİZDE BOLVADİN’DE KAÇ FUTBOL TAKIMI VARDI?

   Benim çocukluğumda gençler çom oynarlardı; donili, gosgidili, aygördüm, uzuneşşek oyunlarını oynarlardı. Eli boş olan çok kişi, askerlik vaktine kadar sokakta çom oynardı. Bunun yanı sıra herkesin de futbola merakı vardı. Top falan çok pahalıydı, kimse alamazdı. Maçın yapıldığı yer toprak saha olup; üç direkli bir kale vardı. Maçtan önce saha kenarlarını kireçle çizerdik. Bir maç olacağı zaman, sahanın bütün kenarları seyircilerle dolardı. Şimdiki gençlerin farklı meşguliyeti olduğu için spora önem vermiyorlar. Futbolu sadece televizyonda seyrediyorlar.

   O ZAMAN HANGİ TAKIMLAR VARDI?

   Bolvadin’de 5-6 tane futbol takımı vardı: İlk olarak 1923 yılında “Bolvadin Gençlik Kulubü” adında, forması siyah-beyaz olan kulüp kuruluyor. Bunu: Gençlikspor, Akçeşmespor, Bolvadingücü, Yıldırımspor, Horanspor, Çelikspor, Adaletspor, Ağıönüspor, Kaymasspor adı altında takımlar devam ettirdiler. Ayrıca mahalleler arasında futbol turnuvaları düzenlenirdi. Maçlar çok çekişmeli geçerdi. Gençliğin tek eğlencesi buydu. Her futbolcunun da bir lakabı vardı. Bazıları da meşhur futbolcuların ismiyle anılırdı.

   BU FUTBOLCULAR KİMLERDİ?

   Bunların en eskisi, uzun yıllar kalecilik yapmış olan “Onbaşı” lakaplı rahmetlik Mehmet Göksün’dür. Rahmetlik Terzi İbrahim Karadana’da, Yıldırımspor takımını kurmuş ve yönetmiş bir kişidir. Rahmetlik Siyeğin İhsan Sevim de, Çelikspor’u kurmuş ve yönetmiştir. “Kosiç” lakaplı Muharrem Gök, hava toplarına çok hakim bir futbolcuydu. Ayrıca Hasan Aykan (Godzilla), Metin Pektaş (Battal), Pideci Ahmet Kösem, Şoför İsmet Günday, Şoför Abdullah Kırık, Manifaturacı Hulusi Civan, Ahmet Kiriş, Faruk Kulak vardı. Hafızam zayıfladığı için diğerler isimler aklıma gelmiyor, kusura bakmasınlar.

   İLÇELER ARASI FUTBOL KARŞILAŞMASI YAPAR MIYDINIZ?

   Afyon’daki ve çevre ilçelerdeki takımlarla devamlı maçlar düzenlenirdi. Ben savunma oyuncusu idim. Gözüm çok kara idi. Benden adam geçer, top geçmezdi. O zaman yerde alıp, gökte yediğim zamanlardı. Cevat’ın kahvede iddiaya girerdik. Dişleriyle 80-90 kiloluk kişiyi belindeki kemerinden tutup kim kaldırabilecek? diye…Kimse kaldıramazdı, hep ben kaldırırdım.

   MAÇLARLA İLGİLİ BİR HATIRANIZ VAR MI?

   Güzel bir bahar günü idi. Güneş her tarafı ısıtıyor; kuşların cıvıltısı birbirine karışıyor; insana mutluluk veriyordu. Günlerden Pazar idi. Öğleden sonra, Çay’da, Çayspor ile Bolvadinspor’un maçı vardı. Hazırlandık;  topumuzu, kramponlarımızı, formalarımızı alarak bir minibüse dolduk ve Çay’a vardık. Seyirciler sahanın etrafını doldurmuşlardı. Minibüsün içinde formalarımızı giyip ısınma hareketleri yapmak için sahaya çıktık. Biz çıkarken kimse alkışlamadı. Biraz sonra Çayspor çıkınca büyük bir alkış tufanı koptu. Çayspor da kuvvetli takımdı. Puanlı bir maçtı. Çayspor’a yenilirsek şampiyonluğu kaçırma ihtimalimiz vardı.

   Maç başladı…Maçın ilk 10. dakikasında golü yedik. Fakat moralimizi bozmadık, maçı bırakmadık. Birinci devrenin bitimine doğru, bizde golü bulduk. Birinci devre 1-1 bitti…Bu maçı mutlaka almamız gerekiyordu. İkinci devreye daha hırslı çıktık. Maç sırasında onların forvet oyuncusu beni geçemeyince sinirleniyor; el-kol hareketleri yapıyordu. Ben, sakin davranmaya çalışıyordum. Yoksa kendi sahalarında bizi linç ederlerdi. Biraz sonra biz, ikinci golü bulduk. Sahada ölüm sessizliği oldu: 2-1…Çaylılar golü yiyince daha hırslı saldırmaya başladılar. Benim geçirmediğim, onların forvet oyuncusuyla gene karşı karşıya kaldık. Beni geçse golü atacak. Topu ayağından alıp uzaklaştırdım. Bunu hazmedemeyen bu oyuncu bana küfür etti. Küfürü duyunca ben kendimi kaybetmişim. Bir yumruk vurdum ön dişleri döküldü, yere yıkıldı. Bunu gören takım arkadaşım Abdil Kırıkkulak, beni savunmak için yanıma geldi. O sırada bütün Çaylı seyirciler sahaya girip ikimize doğru koşmaya başladılar. Yakalanırsak bizi linç edecekler.

   YAKALANDINIZ MI?

   Arkadaşım Abdil’le birlikta Bolvadin’e doğru koşmaya başladık. Arabayla falan yakalayamasınlar diye tarlalardan koşuyorduk. Arkamızdan geliyorlardı. Korku içerisinde hiç durmadan Bolvadin’e geldik. Mahallemize gelirsek kurtulacağımızı zannediyorduk. Çolağın Mescit’in yanına gelince, yanımdaki arkadaşım Abdil Kırıkkulak’ın ve Tahir Kırıkkulak’ın babası olan rahmetlik Mehmet Kırıkkulak’ı gördük. Mehmet Amca, hayvanları Alimeze Çeşmesi’ne getirmiş; değneğine de yaslanmış onların su içmesini bekliyordu. Onu görünce korkudan ikimiz de olduğumuz yerde kaldık. Her tarafımız toz-toprak ve kan-ter içindeydi. Üstelik bacaklarımız da açık, şortlu ve formalıyız. Mehmet Amca şaşkın şaşkın yüzümüze bakarak ne olduğunu sordu. Abdil durumu anlattı. Biz, onun bize kızacağını zannederken o bize: “İnsan başına her şey gelir oğlum! İnsanın başında bir ot bitmez; o da sonra mezarının başında biter. Her türlü arkadaşla karşılaşabilirsiniz. Yeter ki, o kişide etek pisliği olmasın.” dedi ve gidip giyinmemizi istedi. Biz de evlerimize gittik.

   ASKERLİĞİ NEREDE YAPTINIZ?

   Acemi birliğim İzmir idi. Oradan Yozgat’a gönderdiler. Askerde de futbol takımına seçildim. Orada da başarılı sonuçlar aldık. Kısa ve uzun mesafeyi çok iyi koşardım. Kros takımına seçildim. 400 metre koşuda birincilik aldım. Hediye olarak birliğimize döner sandalye kazandırdım. Askerliğimi bitirip geldikten sonra, askerliğimi Yozgat’ta yaptığımdan dolayı futbol oynarkenki lakabım “Yozgatlı” idi. Şimdi bile çok kişi bana; “Yozgatlı” diye hitap eder.

   ASKER DÖNÜŞÜ NE YAPTINIZ?

   Asker dönüşü Belenginin Necati Özkal ile birlikte sebze-meyve işleri yaptık. Askerden geldikten bir yıl sonra da evlendim. Bir kız, bir oğlan, iki çocuğum oldu. Oğlum Fikret şimdi internet cafe işletiyor. Daha sonra, Manav Koreli, Mustafa Aşar, Muammer Temel ve Rüştü Kantar’la birlikte pazarlara gittik. Bolvadin’den çıkar; Kadınhanı, Konya, Isparta ve çevrelerini dolaşır gelirdik. 8-9 yıl sebzecilik yaptıktan sonra, belediyeye elektrikçi olarak girdim. Mahallelere yeni elektrik direği ve hattı çekiliyordu, burada üç sene çalıştım. Bu arada Almanya’ya işçi olarak çalışmak için adımı yazdırmıştım. Almanya işi çıkınca belediyedeki işimi bıraktım ve Almanya’ya gittim.

   ALMANYA’DA KAÇ YIL ÇALIŞTINIZ?

   Almanya’ya giderken amacım biraz para biriktirip gelmekti. Öyle de yaptım. Orada asansör motorları imalat fabrikasında 7 sene çalıştıktan sonra, Türkiye’ye temelli dönüş yaptım. Alman usta, dönmemi hiç istemedi. Çünkü kendi işim gibi çalışırdım. Orada çocuklarımın büyümesini riskli gördüm. Devamlı kendi kültürümüzü, dilimizi yaşatmaya gayret ettim. Sokağa çıkarlarken kadınlarımız, aynı buradaki gibi atkıyla, şalvarla çıkarlardı. Her milletten insan olduğu için her şey hoş karşılanıyordu. Evimizin arkasındaki bahçeye kurduğumuz ocakta, her hafta katmerimizi, bükmemizi yapar, Almanlar’a da verirdik. Bazı sinemalar pazar günleri sadece Türk filmleri oynatırlardı. Arada oraya giderdik.

   TÜRKİYE’YE DÖNÜNCE NE YAPTINIZ?

   1975 yılında Türkiye’ye döndüm. 1975 model “sıfır” bir kamyon aldım. Onunla beş sene nakliyecilik yaptım. Sonra onu satıp, damperli kamyon alarak; taş, kum, tuğla taşıdım. İki sene de bu işi yaptıktan sonra kamyonu satıp minibüs aldım. Hamidiye-Bolvadin çalışmaya başladım. Bu arada oğlum Fikret’le birlikte sebzecilik de yaptım. Yazın devamlı Adana-Ceyhan’dan karpuz getirip sattık. Karpuzu iki günde bitirir; tekrar giderdik. Kışın ise patates, soğan getirip sattık.

   GENÇLERE TAVSİYELERİNİZ NELERDİR?

   Her şeyden önce spor yapsınlar; vücuda zararlı olan maddelere alışmasınlar. Otuz yaşında sigaraya başladım, hâlâ günde iki paket içiyorum. Başlandı mı bırakılamıyor. Başladığım için çok pişmanım. Bütün sağlığımı elimden aldı. Spora ağırlık versinler. Oğlumu da, torunlarımı da spora yönelttim. Şimdi 9 yaşında ikiz torunum olan Saadettin ve Serhat, kick boks yapıyorlar. Halk Eğitim Müdürlüğündeki kick boks kursuna haftada dört gün gidiyorlar. Şu anda sekiz tane madalyaları var. Geçen gün, Manisa’da yapılan iller arası müsabakalarda altın madalya aldılar. Bolvadin’e şampiyon olarak döndüler. Memleketimizin adını duyurdukları için gururlandım. Gençlere tavsiyem sporun her türlüsüne yönelsinler. Spor yapan vücut, sağlıklı olur.