SABRİ TANGÜL

 

   Emayeci Sabri Usta…Seksen bir yaşında…Gençlik yıllarında mahallelerde seyyar manifaturacılık yaptı... Sinema işletmeciliği yaptı... Lastik ayakkabı fabrikasında çalıştı… Pazarlarda lastik ayakkabı sattı… Afyon-Bolvadin çevresine ilk defa emaye mamullerini getirip; halka tanıttı. Pazarlarda; emaye tencere, tava, çaydanlık satışını yaptı.

   Sabri Tangül; orta boylu, renkli gözlü, hafif sarışın, kısa sakallı, saçları henüz dökülmemiş…Çok hareketlidir ve yürürken gençlere taş çıkartırcasına hızlı yürür. Çok çalışkan olup; oturmayı hiç sevmez. Gayet tertipli ve düzenlidir. Gür sesle ve net konuşur. Kibarca ve kırmadan konuşur. Ticareti çok sever ve yenilikçi, girişimcilik ruhuna sahiptir. 40 yıl, günde üç paket içtiği sigaradan dolayı pişmanlık duyar. Umre haccı yapmıştır. Torunlarının çocuklarıyla birlikte 32 tane de torunu vardır.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1934 yılında Bolvadin’in Akçeşme Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Babamın adı Şükrü…Çerçilik yaparmış…Köylere eşekle değişik eşyalar götürür satarmış…Babam ben küçükken vefat etmiş. Beni annem büyüttü. Akçeşme İlkokulu’nda ve İnönü İlkokulu’nda okudum. Bolvadin’de mali durumu iyi olan aileler çocuklarını Afyon’a ortaokula ve liseye gönderdiler. İlkokulda başarılı olan fakat maddi gücü olmayan çocuklar da okuyamadılar. Ben de ortaokula gidemedim.

   GENÇLİK YILLARINDA NELER YAPTINIZ?

   İlkokula giderken Kunduracı Hüseyin Kocaaslan’ın ve Rıza Bodur’un yanında çırak olarak çalıştım. Ayrıca rahmetlik anam beni, o zaman Kur’an kursları olmadığı ve yasak olduğu için, mahallemizdeki Gülsün Hoca’ya gönderdi. Kur’an’ı orada öğrendim. Biraz büyüyünce, seyyar üç tekerli araba aldım ve mahallelerde manifatura eşyaları sattım. Anam beni, babam olmadığı için 18 yaşına gelince evlendirdi. Üç kızım, bir oğlum var. Oğlum Şükrü öğretmen emeklisi…Askere gittiğimde bir çocuğum vardı. Askerliğimi havacı olarak, Kütahya, İzmir ve Ankara’da yaptım.

   SİNEMA İŞLETMECİLİĞİNİ NE ZAMAN YAPTINIZ?

   Şu anki ulu çınar ağacının yanında belediye parkı ve kahvehanesi vardı. Sahnesi olan büyük bir kahvehane idi. İlk olarak Akşehirli Tacettin Gölgeci adındaki kişi, bu kahvehanede sinema filmi göstermeye başladı. Geceleri belli saatte film gösterilir; diğer zamanlar kahvehane olarak işletilirdi. Bazen tiyatro da gelirdi. Sonra bu adam Bolvadin’den gidince, sinemaya, Çay’a Kaptıkaçtılar’ın otobüsle gitmeye başladık. O gün için halkın tek eğlencesi bu idi. Daha sonra Mustafa Sandıkçı sinema çalıştırmaya başlayınca, herkes Çay’a gitmekten kurtuldu. O gün için teyp falan olmadığından dolayı, ben ve sesi güzel olan arkadaşlar; halkı sinemaya çekmek için, film başlamadan önce mikrofonu elimize alıp türkü söylerdik. Orada sinemacılığa merakım arttı.

   SEYYAR SİNEMACILIĞA NE ZAMAN BAŞLADINIZ?

   Toplumun sinemaya ilgisi çoktu. Bunu değerlendirmek gerektiğini düşündüm. Sinema makinelerini İzmir’de araştırdım. Darfilm’den yeni sinema makinesi ve benzinli jeneratör alıp Bolvadin’e getirdim. Sultandağlı Hacı Ahmet adında bir kişinin iyi atları vardı, onu kiraladım. Onun atlı arabasına makineyi ve jeneratörü yükleyip köyleri dolaşmaya başladım. Köylerde elektrik yok…Köylü hayatında ne sinema görmüş; ne de sinema adını duymuş... Sinema onlar için çok merak uyandırıyordu. Benim tekrar gelmemi dörtgözle beklerlerdi. Köyün odasının ışık olan yerlerini kapatır; beyaz perdeyi çekip; makineyi kurar ve filmi oynatırdım. 15 gündebir, bu köyleri dolaşırdım. Giriş fiyatını Bolvadin’deki sinema ücretine göre düşük tutardım. Parası olmayanı, film başlayacağı zaman ücretsiz koyardım. Bu şekilde Büyük Karabağ, Dişli, Çobanlar, Yakasenek, Eber, Üçkuyu, İscehisar, İhsaniye ve bazı köyleri dolaştım. Ayrıca Bolvadin ve Akşehir cezaevlerinde film gösterdim.

   BAŞKA YERDE SİNEMA AÇTINIZ MI?

   Bir gün Heybeli Kaplıcası’nda film oynatırken Yunaklı birisi; Yunak’ta sinema açıp, film gösterme teklifinde bulundu. Ben de kabul ettim. Eski boş dükkanların arasını açarak, sinema haline getirdim. Filmleri on günlüğüne kiralardım. Amerikalılar’ın aya adam gönderdikleri astronot, 20 Temmuz 1969 yılında aya ilk defa ayak basmıştı. Bu olay, halkın ilgisini çok çekmişti. Bu filmi bulup, diğer göstereceğim filmden önce gösterdim. Sinema dolup taşmıştı. Yunak’ta üç sene sinema işlettikten sonra, Bolvadin’e geldim ve Hisar Mahallesi’ndeki yazlık sinemayı da iki sene işlettim.

   KÖYLERDE UNUTAMADIĞINIZ HATIRA OLDU MU?

   Köylüler vurdulu-kırdılı filmleri severlerdi. Ayrıca milli eğitim müdürlüğü eğitici filmler verir, onları da gösterirdik. 1960 yıllarının bir yaz günü idi…Eber Köyü’nde eğitici filmi gösterdikten sonra, arkasından Eşref Kolçak’ın “Düşman Yolları Kesti” filmini gösteriyorduk. Dışarıdan gürültüler gelmeye başladı. Bir de baktık halk, film gösterdiğimiz odanın önüne toplanmış, beni protesto ediyor. Cami imamı camide: “Din elden gidiyor! Köyümüzde sinema istemiyoruz! Bu sinemacının katli vaciptir!” diye cemaati tahrik edip galeyana getirmiş. Beni linç edecekler… Köylü ve muhtar benden yana olunca, bana bir şey edemediler. Muhtar imamı mahkemeye verdi, imam da ceza aldı.

   EMAYE İŞİNE NE ZAMAN GİRDİNİZ?

   Sandıkçılar Lastik Fabrikası açılınca, orada ustabaşı olarak çalışıyor, aynı zamanda pazarlarda lastik ayakkabı satıyordum. Bu fabrikada beş sene çalıştım. Emirdağ pazarında yanımdaki sergide yayınan adam, Denizli’den defolu emaye getiriyor, hepsini satıp gidiyordu. O zaman çinko kaplar olduğu için, toplum emayeyi bilmiyordu. Emaye daha hoşlarına gidiyordu. Renklileri ve çeşitleri çoktu. Diğer hafta pazara geldiğinde emaye ürünlerinin hepsini ben satın aldım. Kendim satıp bitirdim. Birkaç hafta bu böyle devam ettikten sonra, Skoda araba aldım. Denizli’deki emaye fabrikasına gidip oradan toptan defolu emaye ürünlerini satın alıp, Afyon dahil bütün ilçe pazarlarında satmaya başladım. Hesaplı verdim. Halk bunu çok sevdi. Emirdağı’nda kadınlar sıraya girerlerdi. Satarken reklam amacıyla: “Yağsız, susuz pişirir! Ateşe dayanıklı!” diye bağırırdım. Emirdağı’nda bir kadın benim bu esprimi anlamamış; tencerenin içine kuru fasulyeyi koyup su koymadan kaynatmış. Ertesi hafta yanmış tencereyi getirdi, onun yerine yeni tencere verdim.

   İş adamımız Raşit Tabak, fabrikada önceleri emayeli mal imal etmiyordu. Ona: “Emayeye dönün” dedim ve yol gösterdim. Benim teşvikimle emaye işine girdi. İlk emayeyi fason olarak bana yaptı. Geçenlerde televizyondaki konuşmasında, benim ismimi vererek bunu söylemiş.

   BU KONUDA HATIRANIZ VAR MI?

   Bir gün Polatlı pazarına gitmiştim. Orada bir kenara yığılmış “EVA” marka çamaşır makinesinin dış kabinlerini gördüm. Defolu olanları satıyorlardı. Onları almak istedim. Bana:”Bunları ne yapacaksın?” diye sordular. Ben de: “Çiçek saksısı yapacağım.” dedim. Oradan hesaplı şekilde 500 tane çamaşır makinesi kabini aldım. Emirdağ, Bolvadin ve Çay belediyelerine “Çöp kutusu olarak kullanın.”diye bunları sattım. Üstü emaye idi. Onlar da, şehir içlerinde çöp bidonu olarak kullandılar. Sonra, fabrika sahibi bizim buralardan geçerken bunu görüyor. Bunları kimin getirdiğini soruyor. Ben kaplıcada idim.Gelip beni buldu, baktım tanımadığım bir adam…: “Beni mahvettin, üzerinde markam var, benim makineler çöp olmuş!” dedi. Ben de: ”Boya ücretini ver, marka kısımlarını sildireyim.” dedim, o da verdi ben de sildirttim.

   SİGARA TİRYAKİLİĞİNİZ VAR MI?

   Maalesef kırk sene o mereti içtim. Askerde iken başladım; bundan yirmi sene önce bitirdim. Sigara öyle bir şey ki, hem paranı bitiriyor; hem de sağlığını…Günde üç paket içtiğim sigarayı bir günde bırakmamın sebebi şöyle oldu:

   Bundan yirmi sene önce, Kayseri’deki hocaya bağlı olan bir cemaatin zikir meclisinde bazen bulunuyordum. Oradaki hocayı önce hiç görmemiştim. Birgün rüyamda sigara içerken, yanında Bolvadinli birisi olan o kişi bana sert sert baktı. Bundan etkilendim. Birkaç gün geçtikten sonra o hocanın Bolvadin’e geleceği söylendi. Bir evde, hocayı karşılamak için toplandık. Kapı çalınınca ben açtım. Karşımda şimdiye kadar hiç görmediğim, rüyada gördüğüm bana kızgın bakan kişinin aynı görüntüsünün olduğunu görünce orada bayılmışım. Beni zorla ayıltmışlar. O günden sonra da sigara içmedim.

   KAÇ TORUNUNUZ VAR?

   Torunlarımın çocuklarıyla birlikte toplam 32 torunum var. Büyük torunlarım olan Avukat Ali Çelik’in ve öğretmen Ahmet Çelik’in babaları olan damadım İsmail Çelik, trafik kazasında vefat etti. O zaman Ali iki; Ahmet ise bir yaşında idi. Bir ata olarak onların sorumluluklarını ben üstlendim. Ali ve Ahmet önce sağlık meslek lisesini bitirdiler. Ardından, Ali Konya’da Hukuk Fakültesinde okurken; Ahmet de dershaneye devam etti. Biz de aile olarak başlarında bulunmak üzere, okul bitesiye Konya’ya taşındık.

   Oğlumun çocukları olan torunlarımdan Sabri, ziraat mühendisi; Abdülkadir gıda teknikeri; Nuri ise, adliye memuru oldu. Çocuklarımdan, torunlarımdan, hepsinden çok memnunum. Allah onların ve bütün ehl-i Muhammet ümmetinin çocuklarının hayırlı ömürlerini versin; işlerini rastgetirsin.