Ömer KELEKÇİ

 

   Manifaturacı Kelekçinin Ömer…Seksen yaşında…Beş yaşında girmiş olduğu çarşıda, yetmiş iki yıldır esnaflık ediyor.

   Ömer Kelekçi, orta boyda, saçlarının çoğunluğu siyah, ince bıyıklı, gözlüklü birisi…Yaşına göre çok genç gösterir ve dinçtir… Başında devamlı yün şapka vardır. Son zamanlarda yarım şalvar don giymektedir… Okumayı ve tefekkür etmeyi çok sever. Buğday Pazarı’nda bulunan manifaturacı dükkanındaki oturduğu masada, devamlı bir kitap bulunur… Ne zaman dükkanına gitsem, ya Kur’an okurken görürüm; ya da Kur’an tefsiri veya hadis okurken görürüm… Konuşmaları, tavırları ve hareketleri efendiliğini yansıtır.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1935 yılında Bolvadin’in Bucak Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Babamın adı Emin…Çarşıda esnaftı. Annem ben on iki yaşında iken vefat edince, babam ikinci evliliğini yaptı. Üç oğlan, sekiz kız; toplam on bir kardeşiz…En büyükleri benim…Benim küçüğüm Ethem, belediye başkanlığı ve milletvekilliği yaptı. En küçüğümüz İhsan ise, İstanbul İSKİ’de genel müdürlük yaptı, şimdi emekli…

   İlkokulu, o sene yeni açılan; İnönü İlkokulu’nda bitirdim. Bolvadin’e Ortaokul da o sene yeni açılınca, oraya devam ettim ve başarıyla bitirdim. Ortaokulu bitirince babama: “Baba ben okumak istiyorum.” dedim, babam da memnuniyetle kabul etti. Beni, Afyon Lisesi’ne göndermek istedi. Ben ise: “Baba, ben Afyon’da değil; İstanbul’da okumak istiyorum.” dedim. Babam itiraz etmedi ve İstanbul Haydarpaşa Lisesi’ne kayıt oldum. Lise birinci sınıfı orada okuduktan sonra, Bolvadin’e gelince İsmail amcam bana: “Eskişehir’e Ticaret Lisesi açıldı, biz ticaretle uğraşıyoruz, seni oraya gönderelim.” dedi, ben de kabul ettim. Daha sonra babam, annem olmadığı için ve dükkana eleman ihtiyacı olduğunu belirterek beni Eskişehir’e göndermedi. Evlendirmeye karar verdi. On altı yaşında iken dünya evine girdim. Allah bana ikisi oğlan, dördü kız; altı evlat verdi. Oğullarım Selahattin ve Emin, mağazalarımızda dede-baba mesleği olan konfeksiyonculuğu yapıyorlar.

   ASKERLİĞİ NEREDE YAPTINIZ?

   Askerlik zamanım gelinceye kadar, bütün esnaflık kurallarını babamın yanında dükkanımızda öğrendim. Askere gitmeden iki çocuğum oldu. Askerliğimi, Manisa’da ve İstanbul Bakırköy’de, yirmi dört ay olarak yaptım. Askerden gelince İstasyon Caddesi üzerinde bulunan dükkanımızda mesleğime devam ettim. Dükkanda babam, ben ve Kadir AÇIKGÖZ birlikte çalışırdık.

   BABANIZDAN BAHSEDER MİSİNİZ?

   Babam Hacı Emin Kelekçi, 1974 Yılında 71 yaşında vefat etti. Bütün esnaflık kurallarına vâkıf bir insandı. Dükkanı çok iyi takip ederdi. Sabah namazlarını hiç kaçırmaz ve namazdan sonra dükkanını açardı. İhtiyacı olana, zorda kalana yardım ederdi. Amcalarım arasında görev paylaşımı vardı. En büyük amcam Hacı Salih, koyunlarımızı-kuzularımızı takip ederdi. Onun küçüğü Hacı İsmail amcam; tarlalarımızı, ekinleri takip ederdi. Babam ise dükkanı yönlendirdi.

   GENÇLİK YILLARINIZDA ESNAFLIK NASILDI?

   Gençlik yıllarımda şimdiki gibi manifatura alanında bolluk yoktu. Biz, toptancılık ve perakendecilik yapardık. Mal,zor temin edilirdi. Türkiye’de sadece İstanbul’da ve Adana’da 2-3 tane fabrika vardı. Malın parasını peşin alırlardı. Önceden 10 bin lira gönderirdik. Bir ay sonra bir kamyon mal gönderirlerdi. Menderes zamanından sonra Türkiye atılım yaptı. Yeni fabrikaların hizmete girmesiyle sıkıntı sona erdi.

   NE TÜR MALLAR SATARDINIZ?

   Erkelere, elbiselik kumaşın yanı sıra; kışlık kalın kaşe kumaş ve kadife kumaş satardık. Kişiler, şimdiki gibi mont giymezlerdi. Çocuğu-büyüğü kalın kumaştan uzun palto dikinirlerdi. Soğuktan bu şekilde korunur; hasta olmazlardı. Yamalı giymek ayıp değildi; kirli giymek ayıptı… Zengini de fakiri de yamalı giyerdi. Sabah dükkanı açtığım zaman, 8-10 kişi süvarilik kumaş alırdı. Süvarilik, pantolonun oturak kısmına ve dizlerine yapılan yama demektir. Bu süvarilikler eskiyince yeni yamalar yapılırdı.

   Kadınlara ve ev ihtiyaçları için genellikle; Divitin, Pazen, Nazilli Basması, Kadife, Ezzalı, Bademli, Iravancıoğlu, Kaşık Sapı dediğimiz kumaşlardan satardık. Ayrıca hazır giyim olarak; şimdiki feracenin renklisi olan “zar” dediğimiz sokak giysisi satardık. Genellikle yeni gelinler, düğüne ve hamama giderken bunu giyerlerdi. Çoğunlukla köylere harman veresi verirdik. Herkes borcuna sadıktı. Zamanında getirirlerdi.

   ÇEVRE İLÇE VE KÖYLERDEN GELİRLER MİYDİ?

   Bolvadin’de esnaflık 1952 yılına kadar çok iyiydi. Çevremizdeki şu anki ilçeler hep bize bağlıydı. 1952 yılında bizden ayrılınca, Bolvadin esnafı sıkıntı yaşadı. Çay, Sultandağı, Emirdağ ve bunların köyleri olan Yakasenek, Akharım, Bulanık, Armutlu, Devederesi, Pazarağaç hep Bolvadin’den alış-veriş ederdi. Yunak köylerine kadar bize gelirlerdi.

   ESKİ MANİFATURACILAR KİMLERDİ?

   Bolvadin’de 25-30 tane büyüklü-küçüklü manifaturacı vardı. Bazıları malı bizden alırdı. Bunlar: Ölükızları, Kadıoğlu, Yirik Muharrem, Eşkıya Ahmet, Kürdoğulları, Hacı Tahir, Abdil Emrullahoğlu, Ziya Aksoy, Mehmet ve Yaşar Sayın, Sadık Duru, Gemiciler, Ethem Akşahin, Şerafet Sevim…

   “KELEKÇİ” SOYADI NEREDEN GELİYOR?

   Bize “Bağdatlıoğulları” da derler. “Kelekçi” soyadını sonradan aldık. Dedemin ve Hacı Salih amca’mın av merakı varmış. Sıcak bir yaz günü dedem ve Salih amca’mın içinde olduğu 5-6 kişilik bir gurup, avlanmak için araziye çıkmışlar. Hava sıcak, yol uzun, biraz sonra suları bitmiş. Herkes çaresizlik içinde su ararken; dedem heybesinde götürdüğü keleklerden herkese dağıtmış. Biraz sonra yanındakiler: “Kelekçi ver!” diye bittikçe istemişler. Daha sonra bu lakap yayılmış. Soyadı kanunu çıkınca da bu soyadı almışız.