ÖMER DOĞRUER

 

  Gocahacıalilerin Hacı Omar…Seksen üç yaşında…Gençlik yıllarında çiftçilik etti…Yirmi beş yıl da inşaat ustalığı yaptı…Değişik meyve fidanlarından oluşan meyvelik yapıp, meyve yetiştirdi.

   Ömer Doğruer, ince uzun boylu, gür kaşlı, yaşına göre dinç görünen birisi…Yıllardır başında yeşil takkenin üstüne sardığı beyaz sarığıyla durur… Sarığının ucunu, başının sağ tarafından öne doğru sarkıtır… Bembeyaz sarığı, beyaz sakalıyla bir uyum içindedir… Sert görünüşünün altında yufka gibi bir yüreği vardır… Genellikle yakasız gömlek ve düğmeli yün yelek giyer…

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1932 yılında Bolvadin’in Yenice Mahallesi’nde doğmuşum. Babamın adı Aziz… Çiftçilik yapardı. Bir kız, beş oğlan, altı kardeşiz. Benim büyüğüm Halil İbrahim tekarabacılık yapıyor. Ramazan manavlık yapıyor. Ali vefat etti, Mehmet ise esnaflık ediyor. Küçük yaşta annemi kaybettim.  

   İlkokulu bitirdikten sonra, imkansızlıklardan dolayı ortaokula gidemedim. Babamın mesleği çiftçilik olduğu için beni bir esnafın yanına vermedi, çiftçi olarak yetiştirdi. Askerlik yaşım gelinceye kadar çiftçilik yaptım, hayvanlarımızı güttüm. Askerliğimi Kars’ta yirmi dört ay, tanksavar topçu çavuşu olarak yaptım.

   ASKERDEN GELİNCE NE YAPTINIZ?

   Askerden gelince babam vefat etti. Bütün yük, bana ve ağabeyimin üstüne bindi. Kardeşlerimle tarlaları üleştik. Herkes kendi tarlasını sürüp ekmeye başladı. Bu arada evlendim. İkisi kız; beşi oğlan yedi çocuğum var. Oğullarımdan Aziz, Sait, Ahmet ve İsmail, baba mesleği olan inşaatçılığı seçtiler. En küçük oğlum Muhammet Mustafa hafız oldu, din görevlisidir. Ailemiz hiç dağılmadan devam ediyor. Bütün işlerimiz ortak. Çocuklarım hiç problem çıkarmadan işlerini birlikte yapıyorlar.

   ÇİFTÇİLİKTEN MESLEĞİNDEN BAHSEDER MİSİN?

   Çiftçilik sabır isteyen zor bir meslek… Sulak olmayan tarlalar var, Allah yağmur vermezse o sene emekler boşa gider. Eskiden çiftçilik çok zordu. Hiç sürülmeyen yeri önce dombeylerle sürer, ikincisini ise öküzlerle sürerdik. Dombey, öküze göre daha güçlüdür. Sulama imkanları kısıtlıydı. Yeraltı su kaynaklarını kullanma imkanımız yoktu. Tek pulluğunan süreceğiz diye çok sıkıntı çekerdik. Traktör bilinmezdi. Bolvadin’e ilk traktörü 1945 yılında Halepli getirdi. Paletli bir traktördü. Tekerleri demirdendi. Yenihüseyin’in Musa sürerdi. Haleplilerin birkaç tane traktörleri vardı. Daha sonra ise, Koreli Hakkı ve kardeşi Yunus Ünlü’nün babaları aldı. Markaları Massey Harris ve Ferguson idi. Bunlar o zaman keresteci değillerdi, çiftçilik yaparlardı. Aynı tarihlerde Nailler de aldılar.  

   KITLIK YAŞADINIZ MI?

   Ömrüm boyunca zaman zaman kıtlık zamanları oldu. En büyük kıtlığı, tahminen 1945 yılında yaşadık. Gökten hiç rahmet düşmedi. Ektiğimiz tohum toprağın altında kaldı. O sene ülke olarak çok sıkıntı çekildi. Ektiğimiz tohumların bazısı ertesi sene çıktı fakat halk yeniden ekti. Ertesi sene de Allah bol yağmur verdi, ekinlerimiz, pancarımız, haşhaşımız çok güzel oldu. Halk, bir sene önceki zararlarını telafi ettiler.

   İNŞAATÇILIĞA NE ZAMAN BAŞLADINIZ?

   1970 yıllarında çiftçilikten yeterli gelir elde edemeyip evimin nafakasını temin etmekte zorlanınca, yeni arayışlar içine girdim. Boş zamanlarımda, dini yönden kendimi geliştirmek için Bediuzzaman’ın talebelerinin verdiği dersleri takip ediyordum. Üstadın vekili olan Hüsrev Altınbaşak’a: “Ben geçinemiyorum, ne yapayım?” dedim. O da: “Öküzleri sat inek al. Tarlaları kiraya ver, ayrıca senin inşaat ustalığın var, ustalık et!” dedi. Ben de o günden sonra ustalığa başladım. 1995 yılına kadar ustalık yaptım.

   RİSALE-İ NUR CEMAATİNE NE ZAMAN KATILDINIZ?

   Gençlik yıllarımda üstat Bolvadin’den geçerdi. Bu arada ona olan ilgim arttı. Atatürk İlkokulu’nun karşısında hapishane vardı. Onun arkasındaki evde risale okurduk. Risale, Kur’an’ın tefsiridir. Bazen risalelerin altına ışık yakıp üstüne yağlı kağıt koyarak risalelerin kopyasını yazarak çoğaltıyorduk. Yazdıklarımızı komşu evinde saklıyorduk. O gün için bu yaptıklarımız yasaktı. Bunları gizli gizli yapıyorduk. O gün için cemaatin içinde otuz kişiye yakın adam vardı.

    CEMAAT İÇERİSİNDE BAŞINIZA BİR OLAY GELDİ Mİ?

    1961 yılının Temmuz ayı idi. Birgün akşamleyin medresede dini eğitim alırken, bekçi ve polisler baskın yaptı. Bütün kitapları ve yazdığımız risaleleri alıp gittiler. Kitapların içinde, hatim cüzü okuyacak olan arkadaşların listesi vardı. Oradan isimlerimizi tespit etmişler. Ertesi gün harmanyerinde düven sürerken, polisler gelip beni götürdüler. Yıkılan hükümet binasının içindeki polis dairesine soktular. Âmir: “Sen nurculuk yapıyormuşsun!” dedi. Ben de: “Beni harmanyerinden getirdiler. Yazın çiftçilik, kışın nurculuk yaparım.” dedim. Beni bıraktılar, dış mahkemede yargılandım, bayrama yakın beraat ettim. Otuz kişinin ifadesini aldılar; bunlardan sadece dört kişiyi mahkûm ettiler. Bunlar: Pastacı Muammer YAVUZ, Ahmet Remzi YAVUZ (Nikah memuru), Öğretmen Muharrem GÖKER, Kalaycı İbrahim… Bunlar ikişer yıl hapis aldılar. Ayrıca altı ay da değişik illere sürgüne gittiler.

   BAŞKA İLGİNÇ OLAYLARLA DA KARŞILAŞTINIZ MI?

   1971 yılında Müftü Süleyman Özkafa ile kaymakam arasında tartışma olmuş. Halk, hükümet binasının önünde toplanıp kaymakamı protesto etti. Bu olaydan sonra benle birlikte otuza yakın kişinin ifadesini aldılar. Dört kere yargılandık. Bu arada af çıkınca kurtulduk. Ayrıca, 1940 yılından sonra “Ameliyeyi mükellefiye” vergisi çıktı. Her aile ya beş gün, devletin bir işinde çalışacak; ya da taş getirecekti. Bunları yapmayana hapis cezası veriliyordu. İnönü Okulu falan bu şekilde yapıldı. Çaldıratmaz’ın olduğu yere kireç ocağı kuruldu, kireç üretildi.

   MAHALLE CAMİNİZ HAKKINDA BİLGİ VERİR MİSİN?

   İhsaniye Camii’nin şu anki binası 1929’da yapılmış. Camiinin olduğu yerde eskiden mescit varmış. Tarihi pek bilinmiyor. Benim bildiğim ilk imam, Manav Velittin’in dedesi Veli Başkaya idi. Daha sonra Hüsnü BAŞARI ve oğlu Necati BAŞARI imamlık yaptılar. O zaman cami imamları kadrolu değildi. Hak ile imamlık yapıyorlardı. 1952 yılından sonra Menderes, imam ve müezzinlik kadrosu açarak bunları maaşa bağladı. Caminin İlk müezzini ise, Hafız Muammer’in babası Hasan Hüseyin Başarı idi. Daha sonra Beyaz’ın Hacı Ali müezzinlik etti. Hepsinden Allah razı olsun.