MUSTAFA ERKOCA - İBRAHİM KÖSE

 

  Birisi altmış altı, diğeri ise altmış beş yaşında…Bolvadin’in en uzun süre ortaklık eden kişileri…İkisi de ekmekçi ve pideci  ustasıdır…Çıraklığı ve kalfalığı, Ekmekçi Durmuş’un dükkanında yaptılar…Daha sonra dükkan açıp; beraber otuz altı sene birlikte çalıştılar…Fırın eti, gelin baklavası, pide ve keşkek pişirmede, diğer meslektaşlarının ustası durumundadırlar…Yiyip içtikleri ayrı gitmez…Röportajı bile ayrı yapmak istemediler.

   Mustafa Erkoca ve İbrahim Köse, orta boylu olup; kiloları birbirine denktir. İkisi de siyah saçlı, siyah gözlü olup, sakallıdır. Küçük yaştan beri başlarında sıcak ekmek tepsilerini taşıdıklarından dolayı saçları dökülmüş; başları hava alanı gibi olmuştur. İkisi de hoşgörülü, nazik, efendi, sakin, samimi, dini bütün insanlardır.

   MUSTAFA ERKOCA: 1949 yılında Bucak Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Babamın adı Hasan…Atarabası ustası idi. İki kız, üç erkek; toplam beş kardeşiz. Benim küçüğüm Hıdır, Orman İşleri Müdürlüğünde çalışıyordu, rahmetli oldu. Küçük kardeşim Yavuz ise, din görevlisi…İlkokulu Savaş İlkokulu’nda okudum. Orta ikinci sınıfı okuyacağım sırada, İmam Hatip Okulu açıldı. Oraya gideceğim diye okuldan ayrıldım fakat, yaşım büyük olduğu için kayıt yaptıramadım. Babam ileri görüşlü bir insandı. Bu sanatın sonu yok, diyerek; kendi sanatını öğretmedi ve beni, Ekmekçi Durmuş’un yanına çırak verdi. Askere kadar orada çalıştım ve sanatımı öğrendim. Askerliğimi Çanakkale Ezine’de yaptım. Askerden gelince evlendim. Dört kızım var, hepsi de evli…Dokuz tane de torunum var.

   İBRAHİM KÖSE: 1950 yılında Tahtalı Mahallesi’nde doğmuşum. Babamın adı Kadir…Çoban idi. Cılkların koyunları güderdi. İki oğlan, bir kız, üç kardeşiz… Benim küçüğüm Mehmet, nüfusta memur idi, emekli oldu. Savaş İlkokulu’nu bitirdim. İlkokula giderken babam beni, hayatı öğrensin diye yanında çoban olarak götürdü. Zorluğu görünce oradan kaçtım. Koyunların sahibi olan, Cılkların Hamit’in oğlu Fevzi Gümüş Hoca’yı da götürmüş, o da kaçmış. O da öğretmen oldu. İlkokul üçüncü sınıfa giderken Ekmekçi Durmuş Göksu’ dan simit alıp satmaya başladım. Daha sonra dedem Ekmekçi Durmuş’un yanına beni çırak olarak verdi. Askerliğe kadar çalışıp sanatımı iyice öğrendim. Askerliğimi Bursa’da şoför olarak yaptım. Askerden gelince evlendim. İki kızım, iki oğlum ve on tane de torunum var. Büyük oğlum Kadir, polis memuru; küçük oğlum Murat ise benim mesleğimi seçti, beraber çalışıyoruz.

   EKMEKÇİ DURMUŞ KİMDİR?

   Balta Çeşmesinin yanında fırını vardı. Hoşgörülü, sakin bir insandı. Oğulları Ali ve Fahri, eşsiz şahsiyette insanlardı. Müşteriye güleryüzlü ve çok iyi davranır; kimseye sinirlenmez, bağırmazlardı. Hayır ve hasenatta yarışırlardı. Mesleklerindeki ustalıkları da mükemmeldi. Fırın eti denince akla onlar gelirdi.

   GENÇLİĞİNİZDE FIRINCILIK NASILDI?

   Bu güne göre şartlar çok farklıydı. Odun kırar; çeşmeden su çeker; hamuru elimizle yoğururduk. Her şey bilek gücüne dayanıyordu. Sabahleyin ezandan iki saat önce dükkanı açar; hamuru yoğururduk. Sonra ustayı uyandırıp, dükkana çağırırdık. Sabahleyin ilk olarak, çarşıda satılmak ve okullara gönderilmek üzere simit çıkarırdık. O gün için 15-20 çocuk, elinde tepsiyle sıraya girer, simit alır- satardı. Babaları çocuklara hayatı öğrensin, para kazanmanın zorluğunu görsün diye simit sattırırlardı. Simitten sonra düz pide yapıp; Helvacı Lomen’e, Kadir Ekici’ye, Helvacı Hüseyin’e ve lokantalara, başımızda tepsiyle götürür verirdik. Pide bittikten sonra ikindiye kadar ekmek çıkarırdık. O zamanlar ekmek fabrikaları yoktu.

   İkindiden sonra ise Tosunerler’in, Badiniğin Rüstem’in, Apıcığın fıstıklarını kavururduk. Ayrıca pastanelerin kuru pastalarını ve baklavalarını pişirirdik. Gelin baklavalarında çok emeğimiz var. Bütün gelin baklavalarını biz pişirirdik.

   ESKİ FIRINCILAR KİMLERDİR?

   Kazım ve İhsan Özaydın, Şevki Ekici,  Durmuş, Ali ve Fahri Göksu, Baddal ve İhsan LEBLEBİCİ, Hüsnü ve Hulusi Sezen, Ramazan Ede, Ahmet Kösem, Şerafet Kantar, Galip Bülbül…

   KAÇ YIL BİRLİKTE ÇALIŞTINIZ?

   6 sene çıraklıkta, 36 sene beraber ortak olmak üzere toplam 42 sene birlikte çalıştık. Bu süre zarfında birbirimizi hiç kırmadık, incitmedik, aldatmadık. Dükkan işlerine eşlerimizi karıştıttırmadık. Tahriklere kapılmadık, problemleri kendi içimizde hallettik. Çocukları hallettikten sonra ise ayrıldık.

   FIRININIZDA NELER PİŞİRİYORSUNUZ?

   Her gün etli-peynirli ve her çeşit pide yapmaktayız. Güveç, gelin baklavası pişiririz. Ayrıca halkımızın vazgeçilmezlerinden olan keşkeği günde 9-10 tencere pişiririz. Eskiden keşkeği hevikle pişirirdik. Şimdi hevik bulmanın zorluğu ve yıkaması kadınlara zor geldiği için şu an tencere ile pişiriyoruz.

   MESLEĞİNİZİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

   Allah’ın bize verdiği büyük nimet una karşı, çok dikkat etmek gerekir. Her şeyden önce fırınına erken geleceksin; hamur güzel olacak; fırın randımanlı olacak; malzeme iyi olacak; usta iyi olacak…Temiz ve işine karşı titiz olacaksın. Bunlardan birisi eksik olursa sonuç iyi olmaz. Özverili olarak çalışacaksın. Prensibin, önce müşteri memnuniyeti olacak.

   Şimdiye kadar 40-50 kişiyi yetiştirdik. Yetiştirdiklerimizden 8-10 tanesinin şu anda bu meslek üzere işyeri var. Diğerleri hep okudular.

   BUGÜN İÇİN YETERLİ ELEMEN BULABİLİYOR MUSUNUZ?

   İlköğretimin sekiz yıla çıkmasıyla, bütün sanat dalları gibi biz de darbe aldık. Çırak bulması çok zor…Şimdi ailelerin çocukları çok kıymetli, bir sanata göndermiyorlar. Çocuk hem okusun, hem sanat öğrensin. Çocuklara her istedikleri alınıyor. Çocuklar hiçbir şeyin kıymetini bilmiyorlar. Biz çırakken haftada 5 lira alırdık. Saatimiz yoktu.  Birgün Ali Usta’mız bize kefil oldu, Badiniğin Hafız’dan 90 liraya saat aldık. Bunu ödemek için beş aya yakın çalıştık.

   İnsanın sağlığı elverdiği müddetçe çalışmalıdır. Biz bu yaşta çalışmadan duramıyoruz. İnşallah sonuna kadar da çalışacağız. Esnafın emekliliği Ağılönü’nde biter…