MEHMET KOCAERKEK

   Marangoz Şemmet…Taban tahtası çakan Şemmet…Yetmiş altı yaşında…Pek çok evin kapı ve penceresi onun elinden çıktı…Temiz işçiliğinden dolayı, tavan ve taban tahtası çakma işlerinde aranılan bir kişi oldu… Bir ara terzilik de yaptı.

   Mehmet Kocaerkek; zayıf uzun yüzünü çevreleyen beyaz sakalı ve dinç yürüyüşüyle dikkat çeker. Kış girince; kalın uzun kahverengi paltosunu ve başındaki takkesini Hıdırellez’e kadar çıkarmaz. Nev’i şahsına münhasır, toplumun; muzip, şakacı, sevilen renkli kişiliklerindendir. Yedi kralla barışık, insanları ayırt etmeyen, neşeli, nüktedan birisidir. Arıza yaptığında parçası bulunmayan bir tip…Tembelliği sevmez; yaşına rağmen çalışmak için gayret gösterir. Sokakta yürüdüğü yerde, herkese selam vererek yürür. “Allah’ın selamını vermek sünnettir.” der. Selam verirken gür sesle verir. Kişi dalgın halde duruyorsa korkabilir.

   Çarşıda yürürken, bazı kişiler bunu sevdiklerinden dolayı takılırlar. Buna hitap ederken; mesleği olan “marangoz” sıfatının son hecesini, kuvvetli ve vurgulu söylerler. O da gereken cevabı verir. Mecburiyetten ağzını bozduğu zamanları saymazsak; dînî emirlerin yanı sıra; nafile ibadetleri, tesbihatları hiç ihmal etmeyen takvâ ehli bir insandır.

   AD VE SOYADINIZIN ANLAMI NEREDEN GELİYOR?

   Dedemin adı “Mehmet” dir. Ben doğunca bana dedemin adını vermişler. Dayımın adı da “Şemmet” dir. “Şemmet” isminin aslı “Şıh Mehmet”dir. “Şıh” demek, bir tarikatta en yüksek dereceye ulaşmış kişi, demektir. “Şıh Mehmet” adı, halk dilinde değişerek “Şemmet” olmuştur. Çevremdekiler küçükken bana “Şemmet” dedikleri için, herkes beni “Şemmet” olarak tanıyor.

   Soyadımız da çeşitli maceralarla konmuştur. Babam, marangozluğun yanı sıra, belediyede fen memurluğu da yapmaktaydı. Hakimlerle savcılarla muhabbeti iyiydi. Kişilere, halk dilinde ağız alışkanlığı olarak: “Kocaerkek” diye hitap ederdi. Bu hakimlerin dikkatini çekmiş. Babama: “Senin ‘Kayacan’ olan soyadını ‘Kocaerkek’ olarak değiştireceğiz.” demişler. Babam da bir şey diyememiş, “Siz bilirsiniz” demiş. Onlar da hemen değiştirmişler. O günden beri de, bu soyadı taşıyoruz.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1939 yılında Bolvadin’in Hastane Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Babamın adı Ahmet Şükrü…Babam bir ara marangozluk da yapmıştı. Yedi sene askerlik yapmış olup; Çanakkale ve Yemen Savaşlarına katılmış ve bir gözünü kaybetmiştir. Sonradan gazilik ünvanı verildi ve maaş bağlandı. Ayrıca askerde iken, Cennet mekan Abdülhamit Han’ın postalığını da yapmıştır. 68 yaşında vefat etti. İki oğlan, bir kız kardeşiz. Ağabeyim Emir’in sanatı da marangozdu. İlkokulu Bahçe ve İnönü Okullarında okudum. Ortaokula gitmek istedim, babam: “Oğlum gidip de ne yapacaksın, sanatkar ol, meslek sahibi ol!” dedi, göndermedi, keşke gönderseydi. Bizim dükkan, şimdiki Yazıcılar’ın binanın olduğu yerde, handa idi. Babam, Marangoz Kel Kazım’la ortak çalışıyordu. Ben de orada çalışmaya başladım. Bir ara Terzi Osman Gemici’nin yanında çalıştım. 16 yaşında iken annemi; 17 yaşındayken de babamı kaybettim. Askerliğimi Yozgat ve Tokat’da Jandarma olarak yaptım. Jandarma 30 ay olarak yapıyordu, ben 30 ay, 15 gün olarak yaptım. Askerden geldikten bir sene sonra evlenmeğe karar verdim. O zaman, şimdiki gibi görüşüp tanışma durumları yoktu. Kapalı zarf usulü evlendim... Şu anda üç tane kızım var.

   O ZAMANLAR İŞLERİNİZ NASILDI?

   İşlerimiz şimdiye göre çok iyiydi. Evlerin kapı ve çerçevelerin yapıyorduk. 15 sene çalıştıktan sonra işlerin tadı kalmayınca kapattım. O zamanlar bizim işi yapan dört-beş esnaf vardı. Bugün için yirmiye yakın esnaf var. Fakat kimsenin eski işi yok. Terzi Moda, şirketlerin ve kurumların elbise işini ihaleyle alıyordu. Onun yanında çalıştım. Daha önce terzilik tecrübem olduğu için 1966’da Askeri Harbiye öğrencilerine ve meclis çalışanlarına Ankara’ya giderek elbise diktik. Bolvadin’e gelince seyyar çalışmaya başladım. 1972’de belediyenin yolları genişletme çalışması olunca bize çok iş düştü. Evlerin tamiri ve yapımı için çok çalıştım. Taban ve tavan tahtası konusunda uzmanımdır. Eskiden tavanlar genellikle toprak dam ve direkli olduğu için, aşağıya toz inmesin ve güzel görünsün diye, kontrapilak veye sümerlit tavan çakılırdı. Bunu herkes terazisine uygun çakamaz. Ben güzel çaktığım için tercih edildim. Taban tahtası da çakılırken çok dikkat ister. Tabanın sallanmaması ve gıcırdamaması için dikkatli çakmak gerekir. Yaş tahta kullanmamak gerekir. Yaptığım işlerden bu güne kadar hiç şikayet gelmemiştir. Halen iş çıkarsa çalışıyorum.

   BİNALARDA TAHTA KULLANMANIN FAYDASI VAR MI?

   Tahta doğal bir maddedir. Bu yüzden sağlığa faydası vardır. Bizim için en iyi ağaç, yerli çam ve köknar ağaçlarıdır. 50 senede kesilecek duruma gelir. Bazen ithal ağaç kullanıyorlar, bu bizim yerli ağaçlara göre daha dayanıksızdır. Bu ağaçlara aşılama yaparak 10 senede kesilecek duruma getiriyorlar. Bir evin tabanına, altına ızgara konup tahta çakıldığı zaman, aradaki boşluktan dolayı sıcağı-soğuğu geçirmez. Çocuk düşse yaralanmaz. Şimdi, bazı modernlik peşinde koşanlar, beton taban üzerine marley döşettiriyor. Bu da sağlıklı olmuyor; yer sert oluyor; romatizmaya sebep oluyor. Ağaç ise mübarek bir nimettir. Ağaç kokusu çok güzeldir. Kokladığın zaman insanın sinirlerini rahatlatır; nefesini açar. Benim sinirli olmadığımın sebebi bundandır.

   İŞİNİZİN ZORLUKLARI NELERDİR?

   Bizim meslek tehlikeli ve riskli bir meslektir. Çalışırken çok dikkatli olmak gerekir. Kafan dalgın olduğu zaman çalışmayacaksın. Planyada tahta parlatırken; ağaç keserken şerit bıçkılara dikkat etmek gerekir. Bu yüzden bazı arkadaşlarımız sakatlanmıştır. Tavan ve taban tahtası çakarken her zaman eline çekiç vurma ihtimali vardır. Ağaç bulma konusunda bizde pek sıkıntı yaşanmadı. Ağaç devamlı üreyen büyüyen bir bitki olduğu için; yaşlı ağaçlar kesilmesi gerekir. Bu da bizim ağaç bulmadaki zorlukları ortadan kaldırıyor.

   BİR GÜNÜNÜZ NASIL GEÇİYOR?

   Sabahleyin kahvaltıdan sonra kuşluk namazını kılarım. Peygamberimiz: “Günde iki rekat kuşluk namazı kılanın günahları, deniz köpüğü kadar da olsa affedilir.” buyurmaktadır. Sonra mutlaka çarşıya giderim; eşin dostun hatırını sorarım. Günlük ibadetlerimi yaparım. Gece en geç 9.00’da yatarım. Gece yarısı Teheccüd Namazına kalkarım. Cenab-ı Allah İsra Suresi’nde: “Gecenin bir vaktinde kalk, nafile olmak üzere Teheccüd Namazı kıl.” buyurmaktadır. Sabah namazını da kıldıktan sonra, biraz istirahat ederim. Akşam namazından sonra da altı rekatlık Evvâbin namazını kılarım. Biz bu dünyaya imtihan için geldik. İnsanlarımıza, vatanımıza, Allah’a yararlı bir kul olarak yaşamamız gerekir.

   GENÇLİĞE TAVSİYELERİNİZ NELERDİR?

   Bana göre zamane gençliğinin bazı eksiklikleri var. Bazılarının elinde telefon, sigara ile boş zaman harcıyorlar. Sanki eski zamanda yaşar gibi yırtık kot pantolonla geziyor; internet kafelerden çıkmıyorlar. Okula giderken, ayrıca sanat öğrenmeye çalışsınlar. Ama bugün için Türkiye’nin şartlarında gençlerin ekmek sahibi olması biraz daha zorlaştı. Her yerde makineleşme olunca, insanlara ihtiyaç daha az duyulmaya başlandı. Bir baba çocuğunu sanatkâra çırak vereyim dese; vereceği sanatkar yok… Okutayım, dese; dört tane üniversite bitiren bile iş bulamıyor… Babalar da ne yapacaklarını şaşırdılar. Gençlik çaresizlik içerisinde. Bu beni çok üzüyor. Bu yüzden gece-gündüz, Ümmet-i Muhammet için dua ediyorum, vesselam…