MEHMET ALİ KELEŞ

 

   Arpacı Mehmet Ali…79 yaşında…Dericilik, çiftçilik, zahirecilik yaptı. 1 yıl önce kendisini emekliye ayırdı.

   Mehmet Ali Keleş; orta boyda, güçlü görünüşlü, sert bakışlı fakat iyi niyetli bir kişidir. Yumuşak başlı olup, herkesle geçim sağlar. Yaz-kış başında yün takke, boynunda da beyaz tülbent sarılı durur. Kendi kültür ve adetlerini korur ve Karabağ ağzıyla konuşur. Bolvadin’de tek hanımdan, en çok çocuğu olan kişidir. 13 tane çocuğu vardır. 32 tane de torunu vardır.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1936 yılında Sultandağı’nda dünyaya gelmişim. Asıl yerimiz Sultandağı’na bağlı Yenikarabağ Köyü’dür. Babama, “Topal Hasan” derler. Çiftçilik ve hayvancılık yapardı. İkisi kız, üç oğlan; beş kardeşiz. Ağabeylerim Habip ve İsmail, rahmetlik oldular; ikisi de çiftçilik ve zahirecilik yaparlardı. Annemi, 6 yaşında iken kaybettim. Babam, annemin ölümünden sonra üç kere daha evlendi. Beni üveyi annelerim büyüttü. İlkokula Sultandağı’nda başladım.

   Gemicinin İzzet ve Hasan TÜRKMEN, babama Bolvadin’e gelmesi için teşvik etmişler. 1947’de Alaca Mahallesi’nde kiralık bir eve taşındık. İlkokulu burada bitirdim. Köyümüzde ve çevre köylerde koyun çoktu. Babam, Hacımustafa’nın Han’da bir oda tuttu ve Sülüğün Şükrü ile dericilik etmeye başladı. Ben de, babama yardım ettim. Yazın köyümüze gider; oradaki arazilerimizi işlerdik. Kışın ise Bolvadin’e gelirdik. Köyde halen arazilerimiz duruyor; köyle irtibatımı bu güne kadar hiç kesmedim. Ben küçükken köyde 150 hane vardı; şimdi 8 hane kaldı. 1952 Yılında traktör alınca, işlerimiz daha iyi oldu. Sonra Tahtalı Mahallesi’nde bir ev satın aldık.

   NE ZAMAN EVLENDİNİZ?

   18 yaşında iken evlendim. Köyden iki kız gösterdim; babam almadı. Üçüncü kızı gösterdim, olumlu karşıladı fakat onun da babası kızı vermedi. Sonra gönlü razı oldu verdi. Bir yüzük, bir küpe, üç tane de döğme takıp kızı aldık. Eşimle 47 yıl mutlu yaşadık. Eşim bana 7 oğlan; 6 da kız çocuğu, toplam 13 çocuk verdi. Çocuklarımın hepsini en az lise mezunu olarak okuttum. Mevlüt, Alkaloid’ten emekli. Bekir, Hasan sıhhi tesisatçı. Cengiz, polis memuru. Ömer, Durak bobinaj ustası. Ramazan ise astsubay. Çocuklarımızı terbiyeli ahlaklı yetiştirmeye gayret ettik. O kadar çocuğu iyi büyütmüşüz. Şimdi iki çocuğun hakından gelinmiyor.

   DÜĞÜNÜNÜZ NASIL OLDU?

   Karabağlılar’ın düğünü de Bolvadinliler’in düğünü gibi üç gün olur. Cuma günü ikindiden sonra, mevlüt okunur; arkasından yemek yenir. Yemek çeşitleri Bolvadin’e göre daha azdır. Cumartesi günü, delikanlı düğünü olur. Köy odasına, genç-yaşlı herkes toplanır. Delikanlı düğünü de olsa yaşlılar da gelir. Benim düğünde babam, çalgıcı olarak, Bolvadinli İbidik’i tuttu. İbidik, çok güzel gırnata çalar; her türlü türkü ve şarkıyı söylerdi. Düğün sırasında: “Çanakkale içinde vurdular beni…” diye bir başlayınca, bütün yaşlılar ağlamıştı. Delikanlılar, geç vakte kadar halk oyunlarının yanı sıra, çeşitli oyunlar oynadılar. Köylünün yanı sıra, çevreden de düğünüme çok gelenler oldu.

 “GELİN ALMA” NASIL OLDU?

   Bizde gelin alma öğleden sonra olur. Öğleye kadar harmanyerinde atarabası yarışları yapıldı. Öğle namazından çıkanlar bizim eve toplandılar. Oradan, önde gelin arabası olarak at arabası vardı. Topluluk, kız evine vardıktan sonra hoca dua eder. Kızı aldıktan sonra mezarlığın etrafı mutlaka dolaşılır. Hoca burada da dua eder ve topluluk, geçmişlerimize Fatiha okur. Sonra, kız yeni evine getirilir. Düğün yapılan eve mutlaka Türk bayrağı dikilir. Gelin bizim eve gelmeden önce ben ve sağdıçlar, dama çıktık. Dua edilip kız eve girince, akrabalarımız şeker, fıstık saçtılar. Ayrıca, gelin bereketiyle gelsin diye, arpa-buğday saçtık. Bizde para saçma âdeti yoktur. Damat, nedense kolunun birisini ceketinin veya paltosunun koluna sokmazdı. Kolunun biri açıkta dururdu.

   Pazar günü akşamleyin, gene davet yemeği yenir ve yatsı namazını kılmak için camiye gidilir. Namaz çıkışı hocanın duasından sonra güveyi girer. Güveyi girilen evin bir odasında, oğlan evinde birkaç kişi; diğer odasında da kız evinden birkaç kişi toplanır. Güveyi girdikten bir müddet sonra, gelinle damat birlikte çıkar ve odadakilerin ellerini öperler. Sonra herkes dağılır.

   ASKERLİĞİ NEREDE YAPTINIZ?

   Askere gitmeden önce Ankara’da mide ameliyatı oldum. Askerliğim Kars’a çıktı. Sultandağı’ndan trene bindikten bir müddet sonra, bizi “Takavil” denilen, içinde soba yanan küçük bir trene bindirdiler. Sonra normal trene bindik ve birliğimize iki günde vardık. Kayıt yapan komutan yüzüme bakarak: “Ankara’da hastanede yattın mı?” dedi. Ben evet, deyince: “Orada ben seni tedavi ettim.” dedi ve oradaki askerî hastaneye kadrolu er olarak verdi. 40 kişi hastaneye gittik. 40 kişinin içinde okuma-yazma bilen iki kişi çıktı. Beni yazıcı ettiler. Çıkacak yemeklerin listesini yapardım.

   18 aylık asker olunca izin istedim, üsteğmen vermedi. Bir gün levâzımdan erzak çıkarırken cebimden cüzdanım düştü. Başımda dikilen üsteğmen, benden önce cüzdanı aldı. İçinde Çocuğumla babamın birlikte çekindiği resim ile bir artistin resmi vardı. Artist resmini cüzdandan çıkarttı: “Utanmaz mısın sen!” dedi ve resmi yırtıp attı. Diğer resimdekilerin kim olduğunu sordu. Babam ve oğlum olduğunu söyledim. “Sen evli miydin?” dedi. Ben de evli olduğumu söyledim. Ertesi gün beni yanına çağırttırdı: “Sana 30 gün izin…Git çocuğunu-çoluğunu gör!” dedi. Ben utandım, sıkıldım: “Gidemem komutanım!” dedim. “Niye gidemiyorsun?” dedi. Yol paramın olmadığını söyledim. “Git ablana, 65 lira versin.” dedi. Üsteğmenin evine varıp hanımına, 65 lira vermesini söyledim. O da 65 lira verdi; ayrıca 10 lira da fazladan: “Bu da benden!” dedi. Öldülerse kabirleri nur olsun; onların sayesinde çocuğumu-çoluğumu gördüm.

   ZAHİRECİLİĞE NE ZAMAN BAŞLADINIZ?

   1967 yılında, zahire alım-satımı yapmak için Buğday Pazarı’nda dükkan tuttum. Önce Çotalağın Mehmet, Hökenin Bekir Kelek’le ortakçılık yaptım. Kardeşim İsmail’le birlikte traktör alıp, gölün kuruyan yerlerini sürdük. Köyde devlet, toprak reformu yaptı; köylüye 10 yıl ödemeli, ucuz şekilde toprak verdi. Köyde şu an 160 dekar arazim var. Geceleri çift sürdüm; gündüzleri de dükkanda çalıştım. Her hafta Çay pazarına gider; oradan getirdiğim zahireyi perşembe gün satardım.

   NE TÜR MAHSÜL GELİRDİ?

   Başta buğday olmak üzere; arpa, mercimek, nohut gelirdi. Köylü, ürününü çarşamba günü, atlı veya öküz arabalarıyla getirir; Buğday Pazarı’na sıralanırlardı. Emirdağ’ının Bademli köyünden genellikle sarı buğday gelirdi. Kışlık buğdayı alan Bolvadinliler, önce buğdayı sokak çeşmesinde yıkar; sonra un yaptırmaya değirmelere götürürlerdi. Halk kışlık ununu, bulgurunu önceden evine kordu. Hasat zamanı, değirmenler 24 saat çalışırdı. Köylü satamadığı mahsulünü zahirecilere verip, evinin ihtiyacını da gördükten sonra köyüne dönerdi. Zahireciler çok iş yapardı. Bazılarının işini takip eden kâtipleri bile vardı.

   UNUTAMADIĞINIZ HATIRANIZ VAR MI?

   1976 yılının Eylül ayı idi…Köyde harman zamanıydı. Kardeşim, köyden birisiyle kavga etmiş. Tarladan aldığımız mahsulü traktöre yüklüyorduk. O sırada ağabeyimin kavga ettiği kişi, elinde tabanca ile tarlaya geldi; hakaretler ve tehditler etmeye başladı. Kardeşlerim elinden silahı almak için üzerine gittiler. Ben de müdahale ettim ve silahı elinden aldım. Adam gitti. Biz de iki traktöre buğday yükleyip Sultandağı’na gittik.

   Habip ağabeyimle ben buğdayı boşalttıktan sonra köye döndük. Önden ben, arkamdan Habip ağabeyim geliyordu. Köyün girişinde Habip ağabeyimi köylüler durdurmuşlar ve kavgalı olduğu kişilerin silahla beklediğini söyleyip salmamışlar. Ben, evimizin önüne geldiğimde bir şeyden haberim yokken, iki kişi önüme çıkıp bana ateş etmeye başladılar. Oraya kanlar içinde yığılmışım. Beş yerimden vurulmuşum. Hemen beni minibüse bindirip, Akşehir Devlet Hastanesi’ne yetiştirmişler. Allah’tan, nöbetçi olarak ameliyat doktoru oradaymış. Hemen beni ameliyata almış. Ölmemişim, Allah beni 13 çocuğuma bağışlamış. 15 gün hastanede yattım. Köyün neredeyse tamamına yakını ziyaretime geldi. Beni vuranların birisi 6; diğeri 7 sene ceza aldı. Köylerde böyle cahilce işler eskiden çok oluyordu. Çok şükür bugün için böyle şeyler fazla yok.

   İHTİYARLIK VE ÖLÜMLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR?

   Nice padişahlar, nice vezirler; bir misafir gibi geldi de geçti…İnsanın her yaşı, kendine göre güzeldir. İhtiyarlık kolay bir şey değil… Eskiden yaptıklarının hiç birini yapamıyorsun. Temennim; Allah elden ayaktan düşürmesin, yatalak ömrü vermesin. Ölümden kaçış yok…Öküzün boynuzuna girsen, gelir Azrail seni bulur. Saniye başı ölümü düşünüyorum. Her gününe, her saatine şükrediyorum. Ölüm bir gün kapımızı gelip çalacak. Dualarım ayakta ölmek…Allah; malın da, evladın da, ölümün de hayırlısını versin.