KÂZIM SAYARERİM

 

   Topalaliler’in Kâzım…84 yaşında…60 sene koyun ve sığır güttü…15 senedir de, pazarlarda sadeyağı ve süpürge satıyor.

   Kazım Sayarerim; ince orta boylu, zayıf, beyaz sakallı, beli bükülmüş, sol göz kapağı biraz düşük olan birisi…Devamlı şalvar tür pantolon giyer ve bastonu çoban değneği gibi kullanır. Atik ve hızlı hareket eder. En büyük zevki bisiklete binmektir. Sağlıklıdır ve çok hızlı bisiklet kullanır. Çalışmayı sever ve yaşına rağmen devamlı çalışır. Hacca gitmek için gün saymaktadır. 18 torunu vardır.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1931 yılında Bolvadin’in Akçeşme Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Babamın adı Ali…Çobanlık yapardı. Ben 12 yaşında iken babam vefat etti…İki oğlan kardeşiz. Ağabeyim Yaşar, genç yaşta vefat etti. Akçeşme İlkokulu evimizin dibinde olduğu halde, okula gitmedim. Okula diye çıkar; damda yatardım. Sonra babam beni koyun güttürmek için yanında götürmeye başladı. 11 yaşıma gelince bana günlük 10 tek sigara alıverir: “Aman oğlum, koyunları elin ekinine sokma!” derdi. Sık sık da: “Elin ırzına, namusuna, malına göz atmayın! Sonunuz perişan olur!” der ve örnek verir: “Bakın şunlar perişan oldu!..” derdi. Böylece, koyunla-kuzuyla tanıştım. Babamın bir hastalığı yoktu. “Oğlum bana sakar üzümü al gel!” dedi. Getirdim, üzümü yiyemeden vefat etti. İki kardeş ortada kaldık. Anam devamlı hasır dokurdu. Hacıgadirler’in Mustafa’ya bir hasır verir; karşılığında 1 kilo haşgeş yağı alırdım. Onu da bir hafta yerdik. Anam:”Gece ay ışığında ipliği iğneye takarım.” derdi. Sonra gözleri kör oldu.  Askerlik vaktime kadar, Ağılönü Yavşanlık Bölgesi’nde, Karayokuş Köyü’nün alt tarafındaki dağlarda koyun güttüm.

   AĞABEYİNİZ NASIL VEFAT ETTİ?

   Ağabeyim; ilkokulu başarıyla bitirmişti. Dürüst ve çok çalışkan birisiydi. Koyunların yününü çok hızlı kırkardı. 31 yaşında vefat etti. Evli ve üç çocuğu vardı. Küçük yaşta babamızı kaybedince, bütün sorumluluk ağabeyime düşmüştü.

   1957 yılının bahar aylarıydı. Ortalık güzel yeşillenmişti. Kendi koyunumuzun yanı sıra, ortağına da koyun güdüyorduk. Gece koyunu ben güttüm; gündüz de ağabeyim, göl tarafına yaymaya götürmüştü. Olayın olduğu gün, hava karanlık ve çok bulutluydu. Ben gece uyumadığım için, eve gelip yattım. Ağabeyim, yanında başka bir çobanla koyunları güderken, yağmur başlıyor. Eşeğin üstündeki kepeneğini alıp omuzlarına koyuyor. Etraf düz ova; ağaç ve sığınacak yer yok. Bu şekilde koyunları güderken birden şimşek çakıyor ve ortalığın parlamasıyla birlikte ağabeyim bağırarak yere düşüyor. Yıldırım, doğrudan ağabeyime ve yanındaki keçiye isabet ederek ikisini de yere seriyor ve orada ölüyorlar. Ağabeyimin belinde siyah kuşak vardı. Yıldırım oradan girmiş; arkadan çıkmış.

   Yanındaki çoban, koyunları bırakıp hemen bizim eve koşarak gelmiş. Anama öldüğünü dememiş; yaralı demiş. Anam beni uyardı ve olayı anlattı. Ben hemen koşarak göle doğru gitmeye başladım. Yağmur devam ediyordu. Yağan yağmur, gözyaşlarıma karışıp toprağa düşüyordu. Olayın olduğu yere giderken, ağabeyimi beygir arabasının içine yatırmışlar; üzerini de örtmüşler; Bolvadin’e doğru getirdiklerini gördüm. O anda dünyam başıma yıkıldı. Arabadakiler, koyunları toplayıp getirmemi söylediler. Ben ağlaya ağlaya gittim ve koyunları toplayıp geldim. Ertesi gün defnettik. Ağabeyimin hatırası olan üç yetime, elimden geldiği kadar bakmaya çalıştım. Üç yetim bana: “emmi” dedikleri için, kendi çocuklarıma da:“baba” dedirtmedim: “emmi” dedirttim.

   ÇOBANLIĞIN ZORLUKLARI NELERDİR?

   Güzel yönleri olduğu gibi, mutlaka zorlukları da var. Bazen koyuna canavar saldırabilir. Tilki gelebilir. Tilki ve canavar toprağı kazarak, altına yuvalarını yaparlar. Tilki sabah ezanına yakın ulumaya başlar. Bir gün canavarın eniklerini gördüm, bir şey yapmadım; annesi gelince oradan ayrıldım. O canavar daha sonraları bana bir şey yapmadı. Rahmetlik babam, yayan olarak Bursa’ya koyun sürüsü götürürmüş. Bir kere de kurbanlık götürürken haramiler yolunu kesmiş; boynuna saycak takmışlar ve bütün koyunlarını elinden almışlar.

   Çobanlık, zevkli meslektir. Peygamber mesleğidir. Devamlı sakin-sessiz bir ortamda, temiz havada gezersin. Allah binbir çeşit ot vermiş. Onlardan toplayıp yersin. Kafan sakindir; karışanın-görüşenin olmaz. Gece-gündüz ağzı-dili olmayan hayvanlarla berabersin. Koyunun yanı sıra eşek ve iki köpek arkadaşın olur. Onların karnı doyunca; senin karnın doymuş gibi olur. Onların kuzuladıklarını gördükçe sevincin bir kat daha artar. Bazen doğumlarına yardım edersin. Bu yüzden, çoban olan kişiler sağlıklı olur. Ben ömrümde hastalık bilmem…Geçen gün Çadırcı Sırrı’nın imam olan oğlu beni doktora götürüp, kontrol ettirmek istedi. Bir şeyim yok, diye gitmedim. Bana hiç olmazsa aspirin atmamı söyledi. Bazen aspirin atıyorum.

   ÇOBANLIK YILLARIN NASIL GEÇTİ?

   Çok mutlu geçti. Ne iş yaparsan yap; o işi severek yapacaksın. Koyun, mübarek bir hayvandır. İbrahim Aleyhisselam, Oğlu İsmail’i kurban edeceği zaman, Cenab-ı Allah, koyun göndermiştir. Hayvanın her tarafından faydalanırsın. Eti, sütü, boynuzu, gübresi işe yaramaktadır. Hatta, şimdi kemikleri bile yem fabrikalarında kullanılıyormuş.

   Bahar geldiği zaman koyunu; meraya, kırlara çıkarırız. Konaklayacağımız yere çadırımızı kurarız. Belli bölgelerde güz gelinceye kadar koyunu yayarız. Güzün, Gölbaşı’ndaki koturama getirirdim. Bizim zamanımızda koyunlar, Hıdırellez’den önce yılda bir kere kuzularlardı. Şimdi yılda iki sefer kuzulattırıyorlar. Hatta, ikiz ve üçüz de doğuranlar oluyormuş. Eskiden pek aşı bilmezdik; şimdi aşı hep yapılıyor. Baharda koyunlar kuzuladıktan sonra sağdığımız sütü, bidonlara koyup eşekle getirir; Bakkal Apıcık’a verirdik. O da peynir çalardı. Sütü, cuma günleri dışında her gün getirirdik. Cuma günleri istirahat eder; çamaşırlar yıkanır; banyo eder ve Cuma namazına gelirdik. Gübresini meyvecilere verirdik. Bizim zamanımızın koyunlarının tengerlek gibi kuyruğu olurdu. Eti piştiği zaman, yedi mahalleden kokusu duyulurdu. Şimdiki koyunlarda bu tadı bulamıyoruz. O zaman her şey yünden yapılırdı. Yün demek, sağlık demektir. Yününü kırkar satardık. Yünden yapılan giyecek olsun; yatak yorgan olsun; çok sağlıklıdır. Şimdi yün yerine sûni şeyler kullanıldığı için hastalıklar da arttı. Şimdi yün para etmiyor.

   NE ZAMAN EVLENDİNİZ?

   Askerden geldikten üç sene sonra evlendim. Eşimi hiç tanımadan yavuklandık ve üç ay sonra evlendik. Toprak damlı evimizin üç odası vardı. Birinde anam, ötekilerde ağabeyim ve ben otururdum. Üçü kız, ikisi oğlan; beş çocuğum var. Büyük oğlum Mevlüt, Fransa’da çalışıyor. Küçük oğlum Ahmet ise vefat etti. Eşim 1979 yılında hastalandı. Hacıgadirlerin Mustafa Tosuner önayak oldu, Afyon’da hastaneye yatırdık fakat orada vefat etti. 24 yıllık evliyken eşimi kaybettim. “Gündüz bitmez; gece bitmez./Bu yalnızlık hiç bitmez./ Yanıyor yüreğim, yaram pek derin,/ Bana ciğerpâremden bir haber verin.” Anam da gelinini pek severdi. Vefatını duyunca üzüntüden ayakları kötürüm oldu; üç ay yerinden kalkamadı. Eşim vefat edince, çocuklarımın hepsi de bekârdı. Zamanla onları başgöz ettim.

   GENÇLİĞİNİZDE HAYVAN ÇOK MUYDU?

   Büyükbaş ve küçükbaş hayvan çoktu. Bizim Akçeşme ve Tahtalı bölgesinde ağalar vardı. Bunları ortakçıda binlerce hayvanı vardı. Bilhassa Emirdağ köylerinde ortakçıları vardı. Kılıçların, Çavdarların koyunu çoktu. İbrahim Esenoğlu’nun, Çomak’ın sığırları vardı. Yün, yapağı deri alıp-satan kişi çoktu. Bolvadin bu konuda ticaret merkezi idi. Yapağı borsası vardı. Yapağı konusunda fiyatı Bolvadinli esnaf belirlerdi.

   ÇOBANLIĞI NE ZAMAN BIRAKTINIZ?

   60 sene çobanlık yaptıktan sonra bıraktım. Boş durmayı sevmem; Allah boş duranı sevmez. Devamlı çalışmak isterim. Bu yüzden vakit geçirmek için Çay pazarına giderim. Oradan tereyağı getirir; Bolvadin pazarlarında satarım. Ayrıca buraya gelen toptancılardan süpürge alır; pazarlara götürürüm.

   SÜPÜRGE NASIL YAPILIYOR?

   Ne kadar elektrik süpürgesi her evde olsa da, ot süpürgeye de ihtiyaç duyuluyor. Bizim buraya genellikle Adapazarı ve Tokat taraflarından süpürge gelir. Tarlaya hususi süpürge otu ekilir. 80-90 santim uzunluğu vardır. Güzün, tarladan getirilen kurumuş bu otların rengi kırmızıdır. Kükürt yakılan odada tütsülenir ve sarı rengi alır. Ustalar tarafından bizim gölün kındırası gibi yan yana getirilir ve üst kısmı sıkıştırılarak sap kısmı telle bağlanır. Alt kısmı da sıkıştırılarak şekil verilir ve naylon iple dikilir. Biz, süpürgeyi aldıktan sonra tepesine 20’li çivi çakarsak, sapı hemen kırılmaz.

   YAŞLILIKLA VE ÖLÜMLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR?

   “Azrail serime çöktüğü zaman,/ Kırılır kanadım, kol yavaş yavaş…/ Allah nasip etsin din ile iman,/ Akar gözlerimden yaş, yavaş yavaş…” İnsanı yokluk kötü eder. Çok şükür bir sıkıntım yok. Ölüm hepimiz için..Dünyaya kazık çakacak değiliz. Allah imanla gitmek nasip etsin. Allah son nefesimizde Kelime-i Şahadet getire getire göçürsün.