Kâzım KULAK

 

  Esifelerin Briketçi Kâzım…Seksen sekiz yaşında…Çiftçiliğin yanı sıra, pancar şefliğinde de çalıştı. Uzun yıllar briket imal etmiş olup; Bolvadin’in ilk briketçilerindendir…Yıllarca tekarabasıyla kereste atölyesinden evlere odunluk tahta taşımıştır.Okuma ve yazmayı askerde öğrenmiştir.

   Kâzım Kulak, orta boylu, hafif esmer tenli, toraman, bir tutamdan daha uzun sakalı olan birisi…Birazcık asabiyetinin altında, yufka gibi bir yüreği vardır. Açık sözlü olup; en son söyleyeceğini en baştan söyler. Yüksek sesle konuşur…Hergün sabah erkenden kalkar… Daha güneşi üzerine doğdurtmamıştır. Hanımıyla 63 yıldır hiç kavga etmemiştir ve devamlı birbirlerini korur, gözetirler. Havanın iyi olduğu zamanlar, Söğütlü Mevkii’nde yol üzerindeki, tek katlı toprak evinin önündeki, asma ağacının altına oturur; gelenle gidenle muhabbet eder... Hiç okula gitmemiştir. Okumayı-yazmayı, askerlik yaparken “Ali Okulu”nda üç haftada öğrenmiştir. Tahsilini soranlara: “Üniversiteyi, askerde üç haftada bitirdim.” diye cevap verir.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1927 yılında Bolvadin’in Aliefendi Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Babamın adı Halil İbrahim…Çiftçilik yapardı. Üç oğlan, dört kız; toplam yedi kardeşiz. En büyükleri benim…Benim küçüğüm Hasan, rençber; onun küçüğü de Faruk…İlkokula babam göndermedi. Sebebi ise, kendi tarlamızı ve başkalarının tarlalarını ekiyorduk. Beni yanında çalıştırırdı.

   Gençlik çağıma gelince öküz arabasıyla Paşa Dağı’ndan, Emir Dağlarından taş getirip; arabası 50-60 kuruşa satardım. Herkes ununu değirmende üğüttürürdü. Özburun’da ve Çay’da değirmen vardı. Çay’da on bir tane dere içinde su değirmeni vardı. Un ihtiyacımız olduğu zaman iki eşeğe buğdayı yükler; Çay değirmenlerinde üğüttürür gelirdim. Askerlik vaktim gelinceye kadar çiftçilikle, taş çekmekle, un üğüttürmekle ömrüm geçti.

   ASKERLİĞİ NEREDE YAPTINIZ?

   Askere gitmeden önce bir korkum vardı. Küçükken eşekten düşmüş; sağ kolumu dirsekten kırmıştım. Anamla kırık-çıkıkcıya gittik, kolumu sardırdık. Kolum, yerine yanlış kaynamış. Bu yüzden sağ kolumu rahat kullanamıyordum. Beni askere almazlar, diye çok korkuyordum. Vatan borcu olan askerliğimi yapmayı çok istiyordum. Askerlik muayenesi yapılırken kolumu sakladım. Beni Çanakkale-Bergama’ya asker olarak gönderdiler. Askerliğimin ikinci gününde başımızdaki komutan: “Kimse yalan söylemesin! Cahil olanlar öne çıksın!” dedi. Ben gibi on iki kişi öne çıktı. Bizi “Ali Okulu”na gönderdiler. Üç haftada okumayı-yazmayı öğrendim.

   KOLUNDAKİ SAKATLIĞI GÖRDÜLER Mİ?

   Okuma kursu bitince beni talime gönderdiler. Elime bir boş tüfek verdiler. Kolumdaki sakatlıktan dolayı tüfeği omzuma asamadım. Komutan gördü “soyun” dedi. Soyununca kolumdaki sakatlığı gördü. Beni bölüğe göndermek istedi. Ben yalvardım: “Ne olur, beni çürüğe çıkarma! Ben buraya askerlik yapmaya geldim! On sene de olsa yaparım!” dedim. Gene de beni İzmir’deki askeri hastaneye gönderdi. Oradaki doktor: “Neyin var vatan haini?” dedi. Benim kafamın tası attı: “O söylediklerini sana iade ediyorum!” dedim. Sonra beni diğer doktorların olduğu sağlık kuruluna gönderdiler. Onlara da yalvardım, askerliğimi yapacağımı söyledim. Elime raporu verdiler, birliğime döndüm. Oradaki komutanım: “Ne oldu?” dedi Ben de: “Kara kara yazdılar; gök gök çizdiler.” deyip raporu verdim ve “Beni gönderirsen sana ileneceğim!” dedim. Komutan beni oradaki askeri kaplıcaya müdür olarak verdi. Bütün sorumluluk benim üzerimde idi. Böylece otuz altı ay olan askerliğimi, yirmi dört ay olarak yaptırıp teskere verdiler.

   ASKERDEN GELİNCE NE YAPTINIZ?

   Askerden geldikten iki sene sonra evlendim, iki oğlan, üç kız; beş çocuğum oldu. Büyük oğlum Remzi, Alkaloid’ten emekli; küçük oğlum Adem İstanbul’da çalışıyor. On üç tane torunum var. Askerden gelince çiftçiliğe devam ettim. Kendi tarlamızı ve başkalarının tarlalarını dombeylerle, öküzlerle sürüp ektim. Daha sonra birisinin yardımıyla Çay Pancar Dairesi’ne işçi olarak girdim. Devlete ait pancar ektim. Daha sonra kantara aldılar, kantar şefliği yaptım. Gece- gündüz çalışırdık, cumartesi-pazar tatili de yoktu. Sigortasız burada sekiz sene çalıştıktan sonra ayrıldım.

   BRİKETÇİLİĞE NE ZAMAN BAŞLADINIZ?

   Briket: Çimento, kum, su karışımı olan harcın, kalıplar yoluyla sıkıştırılarak yapılan duvar malzemesidir. Ben ne iş yapayım, diye düşünürken, Belediye kalfası Faruk ERBİLGİN, briketçilik yapmamı tavsiye edip; bana briket dökme makinesi buluverdi. Ankara Gençlik Parkı yanında brikeçtiler vardı. Orada yanlarında altı gün çalıştım geldim, nasıl çalışacağını öğrendim. Şimdiki evimin önüne briket makinesini kurup, briket dökmeye başladım. Lakin, bazen makine briketleri çatlatıyordu. Soracağım kimse de yoktu. Birgün çalışırken bir adam yanıma geldi. Yurtdışında briket fabrikasında çalıştığını söyledi. Ona problemi anlattım. Bana makinenin püf noktalarını gösterdi. O günden sonra da bir problem yaşanmadı.

   ÇOK SATIŞ OLUYOR MUYDU?

   Briketi devamlı döküyordum fakat, herkes kerpice, takoz tuğlaya alışık olduğu için; bunun içi boş, diye kimse almıyordu. Zamanla toplum alıştı. Evlerinin yanı sıra, bahçe duvarlarını da briketle yapmaya başladılar. Bu işe on iki sene devam ettim. Briketlerim çok sağlam oluyordu. Sebebi ise içinin malzemelerini denk yapıyordum. Kesinlikle işin içine hile sokmadım. Briketi zamanında sulamak gerekir. Hep zamanında suladım. Bugüne kadar kimseden bir şikayet gelmedi. 1972 yılında Bağ-Kur çıkınca girdim ve oradan emekli oldum. O gün için başka briketçiler de vardı. Bunlar: Saadetler, Zeytinci Ahmet ve Camcı Ali Osman’dı. Bu işi bıraktıktan sonra, bir at ile araba aldım. On sene, Tebbettiler’in Kereste Atölyesi’nden, evlere kışlık odun çektim. 

   GÜNÜNÜZ NASIL GEÇİYOR?

   Artık biz miadımızı doldurduk. Şimdi bütün çalışmamız öbür tarafa bir ev yapmak için…Allah öbür tarafta çift katlı ev versin inşallah…Hanımımla birlikte kendi işimizi kendimiz görüyoruz. Kimsenin yardımına ihtiyacımız yok. Ailemle altmış üç senedir sırt sırta verip çalışıyoruz. Hiç kavga-dövüş yapmadık. Birbirimize dayanak oluyoruz. Mevla’dan dileğim, ikimizin aynı anda emanetini alması…

   GENÇLİĞE MESAJINIZ NEDİR?

   Bu güne kadar çocuğuma-çoluğuma helalinden yedirmek için gayret ettim. Rızık için kaç işe birden girdim-çıktım. Her işimde de canla-başla çalıştım. Sağlığımı ve yaşımı çalışmaya borçluyum. Gençler de dürüst çalışsınlar; işten korkmasınlar. İş, vücudun aynasıdır. Mal ve para hırsına kapılmasınlar. Allah, Ümmet-i Muhammed’e hayırlısını versin.