KADİR YILMAZ

 

     ( Dört gün önce vefat etti.)

   Kadir YILMAZ…Çoğulu  Gadir…89 yaşında…Gençlik yıllarında hizmekârlık etti. İnşaatlarda çalıştı; amelelik etti…Yıllarca Salimler’in kereste atölyesinde çalıştı.

   Kadir ağabey; uzun boylu, beli biraz eğilmiş, saçı, sakalı ve kaşı beyazlaşmış bir kişi…Kendi halinde, mütevazi, iyi niyetli, kötü alışkanlığı olmayan, kalender bir insandır. Kulağı biraz ağır işittiği için bağırarak konuşur. Ömründe; içki, sigara ve kahvehane alışkanlığı olmamıştır. 2008 yılında Hac görevini yerine getirmiş olup, 15 torun sahibidir.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1927 yılında Bolvadin’in Çoğu Köyü’nde dünyaya gelmişim. 12 yaşında ise, Bolvadin’e gelip yerleştim. Babamın adı Derviş…Babam, “Yedikapı”nın olduğu bölgede değirmen işletirdi. Dört amcam Çanakkale Savaşları sırasında şehit olmuşlar. Köye dönmemişler. Babam da İstiklal Savaşı’nda değişik cephelerde savaşmış; yakınında top patladığı için kulağının zarı patlamış. Bu yüzden zor işitirdi. Üç kardeşiz. Kardeşlerim Ahmet ve Muharrem daşlı baççeye gittiler. Bir ben kaldım.

   OKULA GİTTİNİZ Mİ?

   O zamanlar tek sınıflı bir okulumuz vardı. Tek sınıfta, 1. sınıftan 5. sınıfa kadar tek öğretmen ders veriyordu. Babam beni biraz geç kayıt ettirdi. Köyde herkesin maddi durumu zayıftı. Evde yakacağı olmayan, yiyeceği olmayan aileler vardı. Arpa unundan ekmek yapıp, yanına soğan bile bulamazlardı. Köyümüzün toprakları verimli değil; bir de susuzluk olunca fazla mahsül olmuyordu. Vatandaş, harmanda kaldırdığıyla kışı çıkarıyordu. Evlerde kömür bilinmiyor; tezekle, odunla ısınılıyordu. Çok evde soba yoktu, bazı evlerde teneke soba vardı. Her evde mutlaka ocak vardı. O ocakta hem yemek pişirilir; hem de odanın ısınması sağlanırdı. Evin iki büyüğü, ocağın sağına-soluna oturur; diğerleri soğuk yerlere otururdu. Yerine göre tek odada 10-12 kişi olurdu.

   Okula başladığımızda öğretmen, sınıfın ortasına kurulan teneke sobada yakılması için bütün öğrencilerden tezek getirmesini istedi. Herkes getirdi. Kışın ortalarında okulun yakacağı bitti. Öğretmen tekrar yakacak getirmemizi istedi. Ben ve birkaç kişi hariç, herkes getirdi. Bana niye getirmediğimi sordu. Utandığımdan, evde odunumuz tezeğimiz yok, diyemedim. Ertesi gün getirmemi söyledi. Ertesi gün de götürmeyince beni dövdü ve: “Git çabuk getir!” diye tekrar eve yolladı. Tekrar yakacak götüremediğim için bir daha okula gitmedim. Şimdi, yazmam da yok; okumam da yok…

   KÖYÜNÜZ HAKKINDA BİLGİ VERİR MİSİN?

   Köyümüz “Morcali Türkmenleri”ndendir. Daha sonra Karakeçili Yörük Aşiretleri de gelip yerleşmişlerdir. Köyümüzün adı önceden “Çoğu” idi. Sonradan “Kemerkaya” olarak değiştirildi. Bolvadin’in en eski yerleşim yeridir. Roma Döneminde ve daha önceleri burada insanlar yaşamıştır. O günlerden kalma, Roma Dönemine ait kale ve “Yedikapı” dediğimiz üç katlı mağaralar vardır.

   Köy, 1965 yılından önce, şimdiki yerinde değildi. Kalenin alt tarafında idi. Zaman zaman toprak kayması olur; kerpiçten evleri yıkardı. Devletimiz buna çare olarak, köyü taşıma kararı aldı. Şimdiki Bolvadin-Emirdağ ana yolu yakınına köyü taşıdı. Buralara geniş bahçe içerisinde evler yaptı; köylülere verdi.  Hayvan besleyecek kişiler için ahır yaptı. Modern bir köy haline geldi. Böylece köyümüzün adı “Kemerkaya” oldu. Daha sonra kasaba oldu fakat, nüfus azaldığı için tekrar köye dönüştü. Geçen gün oğlum Mevlüt, eski köyümüzün olduğu yere gezdirmek için beni götürdü. Sadece bir aile kalmış. O beni tanımadı; ben de onu tanımadım.

   OKULA GİTMEYİNCE NE İŞ YAPTINIZ?

    Ben küçükken köyde, ekmek yerine, yufka (şepit) yapılırdı. Tarlalardaki haşgeş gırmasından sonra kalan çöpü çok kıymetliydi. Herkes bu haşgeşin köklerini toplar, bunu yakarak şepit ederlerdi. İmece usulü komşular sırayla birbirine yardım ederlerdi. Sabah erken yapmaya başlarlar; kışın samanlıkta bulunan ocakta; yazın ise sokakta yaparlardı. Akşama kadar bir adam boyuna yakın yaparlardı. Yiyecekleri zaman, hafiften üzerini sular ve sarıp yumuşamasını sağlardı.

   12 yaşıma kadar, sapta-samanda babama yardım ettim. Çalışmayı severim fakat köyde iş yok. Okula da gitmeyince Bolvadin’e gidip çalışmak istedim. Büyük şehre gitme hevesim vardı. Babama- anama dedim, babam kabul etmedi. Küçük olduğum için bana güvenemiyordu. Babam da hep birlikte Bolvadin’e göçmek istiyordu fakat onun da cesareti yoktu. Anama gideceğimi söyledim.

   Bahar aylarıydı. Ortalık güzel yeşillenmişti. Gece, usulca Bolvadin’e gitmeye karar verdim. Sabahleyin gün doğmadan uyandım. Anamın yeni yaptığı şepitlerden beş tane sulayıp koynuma soktum. Kimse uyanmadan usulca evden ayrıldım. Ne doğru dürüst yol var; ne araba var! Yayan olarak dinlene dinlene yürüdüm. Öğlen yaklaştığında, yollardan; yemlik, acıgünek gibi otlardan topladım. Şepitin arasına sarıp yedim.

   O zaman, Dişli Köyü şimdiki gibi ana yola yakın değildi. Yoldan köy görünmezdi. İkindi yaklaşırken Dişli Köyü’nün yakınına geldim. Sol tarafta Dişli Köyü’ne ait değirmen vardı. Altından geçen su ile çalışırdı. Bolvadin’den de buraya buğday öğüttürmeye gelirlerdi. Oraya geldiğimde üç tane köpek beni sardı. Babam, köpek daladığı zaman kaçmamamızı, olduğumuz yerde durmamızı veya yere çömelmemiz gerektiğini öğretmişti. Köpeklerin geldiğini görünce yere hemen çömeldim. Köpekler yanıma iki metre mesafe kala durup, havlamaya başladılar. Değirmen tarafından bir adam geldi ve beni kurtarıp değirmene götürdü.

   Bu kişi Bolvadinli olduğunu, Erkmen Mahallesi’nde oturduğunu, Köleler’den olduğunu söyledi. Bana nereye gittiğimi sordu. Ben de durumu açıkladım. Adam bana acıdı. O gün için durumu zayıf olan aileler, 12-13 yaşına gelmiş erkek çocuklarını, biraz variyetli olan kişilerin yanına hizmekâr olarak verirlerdi. O çocuk devamlı orada durur; karın tokluğuna, bağda-bahçede, tarlada- harmanda çalışırdı. Allah razı olsun bu adam da bana iyilik için, yanlarında hizmekâr olarak çalıştırmayı teklif etti. Ben de ne yapacağımı bilmediğim için, hemen kabul ettim.

   Unları öküz arabasına yükledikten sonra arabaya bindik ve Bolvadin’e geldik. Ben geldikten bir sene sonra da babamgil Bolvadin’e taşındılar. Erkmen’de, Hacı Omar’ın Musa’dan küçük bir yer alıp; iki göz bir ev yaptılar. Arada bir gidip, ailemi ziyaret ediyordum. Askerlik vaktim gelinceye kadar Köleler’in yanlarında çalıştım. 

   NE ZAMAN EVLENDİNİZ?

   İlk gittiğim yer Sivas idi. Bölük komutanı beni sevdiği için bırakmadı ve komutan postası olarak görev yaptırdı. 36 ay askerlik yaptım. Şimdi tanıdık bir delikanlıya: “Birkaç gündür görünmüyordun, neredeydin?” diye soruyorum, askerden geldiğini söylüyor. Askerlik her yönden kolaylaştı. Asker dönüşü, Kozanoğlu’nun Rüstem’in ve Hacı Civelek’in yanında gene hizmekâr olarak çalıştım. Askerden geldikten iki sene sonra evlendim. Eşimle birbirimizi hiç görmeden evlendik. Şimdi evlenmeden koluna takıp geziyorlar. Allah bize üçü kız, ikisi oğlan; beş evlat verdi. Üç tane de körpe iken öldü. Şimdi anasına ve bana, Cennet’in kapısında su vermek için bekliyorlar. Oğullarımdan Mevlüt, hastanede ambulans şoförü; Adem ise inşaat ustalığı yapıyor. 63 senedir eşimle mutlu evliliğimiz var.

   BAŞKA HANGİ İŞLERDE ÇALIŞTINIZ?

   Bolvadin’de ilk olarak kereste atölyesi kuran Salimler’dir. Kereste atölyesinin yanı sıra inşaat müteahhitliği de yaparlardı. Daha sonra bütangaz tüp bayiliği de yaptılar. 1956 yılında Salimler’in yanına işçi olarak girdim. Senenin on iki ayı bunlarda çalıştım. Yazın kereste atölyesinde; kışın ise aldıkları inşaatlarda çalıştım. Salimler 1952 yılında Eski belediye ve halin olduğu yeri yapmışlardı. 1972 yılında jandarma karakolunu yaptılar. Ayrıca; Ziraat Bankası’nı, Büyük Hamamı, Bolvadin Lisesi’ni, Kız Meslek Lisesi’ni, Çocuk Esirgeme Kurumunu, şimdiki hükümet binasını Salimler yaptılar. Bunların inşaatlarında çalıştım. Geçinebilmek için, hanım da mahalle fırını kızdırdı.

   1977 yılında emekli olacağımı beklerken, sigorta primlerim tam yatırılmadığı için emekli olamadım. Oradan ayrıldım ve Alkaloid’in inşaatında çalıştım. Fabrika faaliyete geçince kabuk alım işlerinin müteahhitliğini Tahir DERE aldı. O bana: “Seni buradan emekli ettireceğim Gadir Ağa!..” dedi. Allah razı olsun onun sayesinde emekli oldum.

   TÜP DAĞITIMINDA BULUNDUNUZ MU?

   Ben çocukken, yemeğimizi evin içindeki ocakta pişirirdik. Odun, çalı-çırpı yakardık. Sonra islim (gazocağı) çıktı. Gazocağını yakması da sıkıntılı idi. Önce kellesini ispirto yakıp ısıtır; sonra gazyağını pompalayarak yakardık. “Bütangaz” dediğimiz tüplü ocaklar çıkınca, toplum rahatladı. İlk önceleri herkes küçük tüp kullandı. Daha sonra büyük tüpe geçtiler.

   1979 yılı yokluklar yılı idi. Bütün temel gıdalar, kuyrukla alınıyordu ve karaborsa idi. Bir paket sigara almak için halk, Tekel’in önünde kuyruğa girerdi. Benzin, mazot bulunmuyordu. Yağ, şeker kuyrukları vardı. Tüp sıkıntısı da vardı. Herkes, çarşıdaki tüp dükkanının  önünde veya Salimler’in atölyenin önünde kuyruğa girerdi. Çok şükür şimdi bunların hiç biri yok. Bugün her şey çoğaldı fakat, şükrümüz azaldı.

   BİR GÜNÜNÜZ NASIL GEÇİYOR?

   Çok şükür Kur’an okumasını biliyorum. Hacca gitmeden önce, gözlerim iyice görmemeye başlamıştı. Oğullarım yabana götürüp katarakt ameliyatı yaptırdılar. Sonra gözlerim düzeldi. Televizyona hiç bakmam. Gece erken yatıp, sabah namazına kalkarım. Namazdan sonra Kur’an okuyup, diğer ibadetlerimi yaparım. Kahvaltı ettikten sonra, torunum Kadir’in Emirdağ Caddesi’ndeki elektrikçi dükkanına gidip, işlerini takip ederim. Daha önce, arkadaşım Bisikletçi Koreli’nin yanına gidip otururdum. O ölünce çok üzüldüm.

  ERKMEN CAMİSİ İLE İLGİLİ BİLGİ VERİR MİSİN?

   Buraya “Ferizhoca Camisi” de denir. İlk olarak, Ferizzâde Hacı Mehmet efendi, 1840 yılında minaresiz, kerpiçte, düz damlı bina yaptırıyor. Kendisi ve sonra oğlu Hacı Mustafa imamlık yapıyor. 1953 yılında mahalle halkı tarafından, Seydi UYSAL’a minare yaptırılıyor. 1955 yılında ise, eski cami yıkılıp, şimdiki cami yapılıyor.

   ÖLÜMLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR?

   Müslüman için ölüm bir zulüm değil; bir nimettir. Üç kızım vardı, damatlar aldı götürdü. İki oğlum vardı, gelinler aldı götürdü. Şimdi sıra bende…Azrail’de  bugün-yarın gelir beni götürür. Büyüklerimiz: “İman ehli rüsvâ olmaz!” derdi. Allah rüsvâ ettirmesin. Ayakta iken emanetini alsın.

   (KADİR AĞA’M TERTEMİZ İNSANDI… BU DÜNYAYA GARİP GELDİİİ…GARİP GİTTİ…ÖTESİ ZENGİN OLSUN!.. ALLAH GANİ GANİ RAHMET EYLESİN! RUHUNA FATİHA!..)