KADİR DOĞRUÖZ

   Terzi Deli Gadir... Aldığı lakaba göre farklı bir insan...Doksan bir yaşına girdi... Hazır elbise müteahhitliğini ilk defa Bolvadin'e getiren... Katlı kumaşları otomatik elektrikli makas ile kesip model çıkaran... Kendi deyimiyle, paraya pula önem vermeyen deli-dolu bir adam.

   Kadir Doğruöz, doksanına merdiven dayadığı halde dinç ve sağlıklı görünüşlü birisi.  Beyazlaşmış saç, bıyık ve sakallarına inat; kaşları siyah... Daima giydiği kalaklı şapkasının altındaki yüzünden tebessüm hiç eksik olmaz. Sabahleyin evinden çıkıp, devamlı gittiği kahvehaneye doğru yürürken, 7'den 70'e herkese selam verir. Toplum onu çok sever. Alçak gönüllüdür. Yinmiş-içilmiş aramaz. Bonkördür. Yürürken baston taşır fakat ihtiyaçtan değil; âdet yerini bulsun tarzında, aksesuar olarak taşır. Yetiştirmiş olduğu sekiz çocuğu onun emrinden çıkmazlar. Kısacası herkesle iyi geçinen, toplumun renkli simalarındandır.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1924 yılında Cumhuriyet'in kuruluşundan bir yıl sonra, Bolvadin'in Emrullah Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Babam, zamanın en iyi terzilerinden Halil Usta... Dört oğlan ve bir kız olmak üzere, toplam beş kardeşiz. En büyükleri benim. İkinci kız, üçüncü Mehmet, Verem Savaş Derneği'nde memurdu. Dördüncü kardeşim Celal, Eskişehir'in tanınmış esnaflarındandır. Beşinci kardeşim İsmet ise, Tarım Bakanlığı'nda baş müfettiş idi, emekli oldu.

   HANGİ OKULU OKUDUNUZ?

   Okula gittim fakat ben en önemli okul olan, hayat okulunu okudum. İlkokulun ilk üç yılını Bahçe İlkokulu'nda okudum. Öğretmenimiz, Dişli Köylü bayan öğretmendi. Bu okulun dördüncü ve beşinci sınıfları yoktu. Dördüncü sınıfı okumak için İnönü (Fatih Sultan Mehmet) İlkokulu'na kaydoldum. Öğretmenimiz Ercüment KOR idi. Yaşımın büyüklüğünden dolayı bıyıklarım çıkmıştı. Dördüncü sınıfın sonlarına doğru Ercüment öğretmenimiz beni yanına çağırıp koltuğumun altına çantamı sıkıştırarak: " Bir daha sen bizim gözümüze gözükme!" diyerek beni okuldan gönderdi. Ben de onların gözüne bir daha hiç gözükmedim. Bu yüzden beşinci sınıfı okuyamadım. On üç yaşında iken anam öldü. Beş çocuk öksüz kaldık. Babam bir daha evlenmedi. Bizleri yetiştirmek için çok gayret etti. Şimdiki Rekor Market’in olduğu yerde, Aşçı Neşet’in lokantası vardı. Babam çok zaman bize orada yemek yedirirdi. 100 paraya kuru fasulye yerdik. Ben askerden geldikten iki sene sonra da babam öldü.

   TERZİLİK SANATINA NASIL BAŞLADINIZ?

   Bedesten içinde bulunan Hacı Ata'nın Han, terziler sitesi gibiydi. Orada bizim terzi dükkanının yanı sıra Rüstem Usta'nın(Gökçe), Lütfü Usta'nın (Özdemir), dükkanları vardı. Askerlik vaktim gelinceye kadar babamın yanında sanatı öğrendim. Askerliğimi Çanakkale Eceabat'ta yaptım. Topçu birliğinde idim. (Bu arada topun künyesini ve kendi künyesini bir çırpıda sayıyor.) Benle birlikte Tekkeşinlerin Abdil, Abazanın Hüseyin, Belenginin Necati, Basri Ede vardı. O gün için askeriyenin şartları zordu. Ot yataklarda yatıyorduk. Orada sanatımın faydasını gördüm. Bulunduğum bölükte terzi yoktu, beni terzi yaptılar. Asker şapkası diktim. Bolvadin'deyken diktiğim, belden aşağısı bolalıp, diz altı daralan paçası düğmeli "kilot pontul" dediğimiz pantolonu komutanlara diktim. Komutanlar çok sevdiler. Toplam kırk sekiz ay, yani dört sene askerlik ettim.

   ASKERDEN GELİNCE NE YAPTINIZ?

   1949 yılında askerden gelince Çaylı Mevlüt Usta’yla birlikte Çay’da iki sene terzilik yaptık. Elim çok hızlıydı. Bir saatte palto dikip verirdim. Büyük şehirde işlerin farklı olacağını düşünerek Eskişehir’e gitmeye karar verdim. Orada Osmanlı Bankası’nın karşısında büyük bir terzi dükkanında çalışmaya başladım. 1952 yılında evlendim. Orada pek çok büyük terziler benimle çalışmak isterdi. Bozüyüklü Ahmet Usta ile müteahhit işi çalıştım. Bolvadin henüz müteahhit işi bilmiyordu. Yirmi seneye yakın Bolvadin’le bağlantılı olarak müteahhit işi çalıştım. Sonra memleketim Bolvadin’e gelip, Hacı Ata’nın Han’da dükkan açtım. Çok katlı kumaşı kesen motorlu makas kimsede yoktu, ben getirdim. Daha sonra hazır giyim üzerine çalışmaya başladık. Emirdağ, Sivrihisar, Haymana, Polatlı pazarlarına devamlı gittik. Şimdi Eskişehir’in sayılı zenginlerinden olan Sarar Giyim’in sahibi Cemalettin SARAR’la birlikte pazarcılık ettik. Daha sonra terziliği bıraktık, hazır giyime döndük.                                                                                .   KAÇ ÇOCUĞUNUZ VAR?  ONLAR DA BABA MESLEĞİNİ DEVAM ETTİRİYORLAR MI?

   Allah bana sekiz çocuk verdi. Üç oğlan, beş kız…Oğullarım terzilik sanatını bilirler fakat terzilik yapmıyorlar. Konfeksiyon, hazır giyim üzerine ticaret yapıyorlar. Büyük oğlum Halil ve en küçük oğlum Ahmet, buradalar. Ortanca oğlum İzzet, Alanya’da ticaret yapıyor.

   ESKİ BOLVADİN’LE BUGÜNKÜ ARASINDAKİ FARKLAR NELERDİR?

   Önce manevi yönden ele alırsak eskiden büyüğe saygı; küçüğe sevgi çok fazla idi. Kadınlar erkeklerin önünden geçmezlerdi. Nemelazımcılık yoktu. Bugün bunları pek göremiyoruz. Ticaret yönünden çok iyiydik. Eskişehir piyasasında nâmım vardı. Hanlarda kapılardan karşılarlardı. Çok çalışmamıza rağmen her şey kısıtlıydı. İnönü döneminde karneyle ekmek aldık. Şeker yoktu. Anam haşgeş yağını ekmeğe dörter; üstüne tuz ekip bize verirdi. Araba tekerinden çarık yapıp Isparta’ya gönderilirdi. Malzeme sıkıntısı da vardı. Afyon’dan otobüs tamiri için Bolvadin’e gelirlerdi. Babam kaymakama palto dikmek için tam bir hafta uğraştı.  Eskiden sıkıntılar daha fazlaydı. Şimdi her şey var. Alıyorum emekli maaşımı, bakıyorum keyfime.

   ESKİDEN SİYASET YAPTINIZ MI? BUNUNLA HATIRALARINIZ VAR MI?

   Siyasetin içinde bulundum. Milli Selamet Partisi’ne gönül verdim. O günden bugüne kadar aynı aynı fikri devam ettiren partileri destekliyorum. 1950’den sonraki Menderes dönemi iyiydi. Menderes Bolvadin’e gelmeden, burası hakkında bilgi istemiş. Afyonlu milletvekilleri Bolvadin’i kötü tanıtmışlar. Menderes buraya gelip büyük coşkuyu görünce: “Bana burasını farklı anlatmışlardı. Çok iyi insanlarmışsınız.” demiş. Bolvadin çok tarihi fırsatları kaçırdı. Menderes: “Benden bir isteğiniz var mı?” deyince, fabrika veya başka hizmetler istemek yerine, “Ağır Ceza Mahkemesi istiyoruz.” denmiş ve Menderes’de ,bunu gülerek kabul etmiş. 1960 İhtilalinden sonra Bolvadin çok sıkıntılar yaşadı. Kaymakamın birisi geldi, bacası yeterli olmayan evlerin penceresinden veya duvarını delip çıkardığı soba borularını yasaklamaya kalktı. Ben de: “Bu boruları g.tümüze mi sokcaz!” diye tepkimi gösterdim. Bir başka kaymakam geldi, geleneksel giysimiz olan kadınların şalvarını yasakladı. Bir kadın görevlendirip, : “Gördüğün şalvarlı kadının şalvarını bıçakla kes!” diye emir vermiş. Hanım birgün annesine giderken, korkudan evdeki kumaşı beline sarıp öyle gitti.

   BİR GÜNÜNÜZ NASIL GEÇİYOR?

   Sabahleyin kahvaltıdan sonra çarşıya gelirim. Çarşıya gelmeden yapamam. TOKİ’deki evimde oturuyordum, çarşıya uzak diye çarşıya yakın evime taşındım. Çarşıda eşinen dostunan esenleşirim. Bazen kahveye, bazen çocuklarımın işyerlerine giderim. Akşam yemeğinden sonra tekrar çarşıya kahveye gelirim. Gece 12’de veya 01’e doğru yatarım.

   ÇOK AKILLI OLDUĞUNUZ HALDE BU “DELİ” LAKABINIZ NEREDEN GELİYOR?

   Gençlik yıllarımda gözü kara bir gençtim, korku bilmezdim. Herhalde bundan kaynaklanıyor. Birde paraya pula pek önem vermem. Onun da etkisi var. Bu konuda bir hatıramı anlatayım. Alış-veriş ettiğim İstanbul’un zenginlerinden olan tüccar Ethem Doğan, memleketi Adana’ya giderken Bolvadin’e uğruyor. Yanında hanımı ve kızı var. Çarşıda beni soruyor. “Terzi Kadir Bey’i nerede bulabilirim?” diye… Kimse bilemiyor. Sonra benim şeklimi tarif edince, “Bizim Terzi Deli Gadir mi?” diyorlar. Karısı ve kızıyla bizim Taşhan’daki dükkanımıza geldiler. “Deli” lakabımdan dolayı karısı ve kızı çekingen duruyorlar. Önce onları Horan Lokantası’na götürdüm. Ziyafetten sonra, “Biz gidelim” dediler fakat salmadım, “Bugün bizde kalacağız.” dedim. Hanım, kızlarım, memnun oldular. Evde yidik içtik, onlar yatmaya çekildiler. Ertesi gün gittiler. Ben İstanbul’a gidince zorla beni evine götürdü. Hanımı, kızı beni çok iyi karşıladı. Ethem Doğan bana: Bunlar senin lakabından dolayı korkmuşlar. Sizin evde yatarken odanın arkasında sürgü olmayınca kapının arkasına sandelyeleri koymuşlar, sabaha kadar uyuyamamışlar.” dedi. Sonra onlarla ailecek dost olduk. Hanımı: “O adama deli diyenlere yazıklar olsun!” demiş.

   GENÇLİĞE MESAJINIZ NEDİR?

   Bugünkü gençlik okuyup memur olma heveslisi. Sanata önem veren yok. Okusunlar fakat okumuş sanatkar olsunlar.