İSMAİL ÜRESİN

   Yağcıların İsmail Yaşı genç fakat, yaşayan en yaşlı haşhaş yağı ve haşhaş ürünleri imalatçısıYağın ve haşhaşın yanı sıra; un, kepek, yem satıcısı Yağcıların pîrîEmirdağ Caddesi ve Şazi Mahallesi’ndeki dükkanlarında elli yıldır yağcılık yapıyor. Küçük yaştan beri bu mesleğin içinde yoğrulmuş, pişmiş

   İsmail Üresin; orta boylu, tıknaz, hafif göbekli, saç ve bıyığı biraz ağarmış, pehlivan yapılı, başında devamlı takke bulunan birisiYaşına göre hareketli ve çeviktir. Bunu, devamlı çalıştığına ve haşhaş yağına bağlar. Sesi gürdürKulağı ağır işiten bile onun söylediklerini duyar. Toplumun renkli simalarındandır. Bolvadin’de ve köylerinde genellikle herkesi tanır. YardımseverdirHerkesin yardımına koşmaya çalışır. Borç yapmayı sevmezPeşin alıp, peşin satmayı sever. Dükkanına gireni çay içirmeden bırakmaz. Yedirip içirmeyi sever, israfı sevmez….Çay bardağının altında biraz çay bırakanı ikaz eder; sonuna kadar içirtir. İş ortağı ve kardeşi Sait’le birlikte, birbirlerine sevgili-saygılı davranırlar ve uyum içinde çalışırlar.

  İkna kabiliyeti çok gelişmiştir. Dükkana giren müşteriyi ikna eder; gerekirse kârsız satış yapar; fakat müşteriyi boş çevirmez. Hiç erinmeden bir çuval unu müşterisinin evine bisikletle bırakır-gelir. Kardeşi, oğulları ve yeğenleri aynı şekilde hareket ederler. Düğün evinin neşesi; ölü evinin yasçısıdır. Davette, şerbette, toplantılarda toplumu neşelendirir. Pek çok davette onu görmek mümkündür. En büyük alışkanlığı, kim ölürse ölsün; cenazesine katılır ve taziyede bulunur. Çok önemli bir işi olmadığı zaman mutlaka her cenazeye katılır. Cenaze arabasının önüne oturup mezarlığa gitmeyi sever. Bunu topluma bir vefa borcu olarak görür.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1954 yılında Bolvadin’in Lala Sinan Paşa Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Babam bana dedesinin adını vermiş. Babamın adı MuzafferMuzafferin babasının adı Osman Onun babasının adı, İsmailYedi kuşak aynı işi yapıyoruz. Hepsi de haşhaş yağı imalatçısıdır. Babamgil üç oğlan kardeşler: Hüseyin, Kadir, MuzafferBunlar da yağcılık yapıyorlardı. Biz ise dört kardeşiz. İkisi kız; ikisi oğlan Benim küçüğüm olan Sait’le beraber aynı işi yapıyoruz. İlkokulu, evimizin karşısında olan Atatürk ilkokulunda okudum. Ortaokulu bitirdikten sonra ikinci bir sanat öğrenmek için Bolvadin Endüstri Meslek Lisesi’ne kayıt oldum. Okulun sadece yapı bölümü vardı. Başarılı şekilde burayı da bitirdim.                                 . 

   BU İŞE NE ZAMAN BAŞLADINIZ?

   Bizim ailede kural şudur: Dükkanımızı üstü evimizdir. Çocuk yürümeye başlayınca soluğu dükkanda alır. Buna özellikle dikkat eder ve teşvik ederiz. Bizde çocuk peştattadan yetişir. Benim çocuklarım olsun; kardeşim Sait’in çocukları olsun bu şekilde yetişmişlerdir. Böyle yapmamızın sebebi: Çocuk sosyallaşır; beşeri münasebetleri gelişir; esnaflığı, hesabı-kitabı öğrenir; oturup kalkmasını öğrenir; her şeyden önce hayatın şartlarını öğrenir. Ben de 5-6 yaşlarında iken işe, haşhaşın tozunu temizlemek için kullandığımız pervaneyi çevirerek başladım. Okul yıllarında kardeşimin ve benim, oyun oynamaya hiç vaktimiz olmadı. Hemen dükkana koşar, babamıza yardım ederdik. Baba tavsiyesi üzerine kardeşimle kenetlenmiş durumdayız. Birbirimizi hiç kırmayız. Bu yüzden Allah bize çocuğu bile aynı verdi. Onun da iki oğlu bir kızı var; benim de

   ASKERLİĞİ NEREDE YAPTINIZ?

   Lise son sınıftayken anamın ve babamın teşvikiyle nişanlandım, beş ay sonra evlendim. Babam okumamı çok istiyordu. Tahsilli ve kültürlü insanları çok severdi. Liseyi bitirince üniversite hayalim vardı fakat, dükkanımızı ve mesleğimizi sevmemden dolayı gidemedim. Askerlik zamanım gelince gittim. Askerliğimi İzmir Narlıdere’de yaptım. Kardeşim Sait, İnşaat mühendisliğini kazandığı halde babam sağ-sol davasından dolayı okula göndermedi. Babam sanatına âşık bir adamdı. Bu yüzden bize de bu sanatı sevdirdi. Biz de çocuklarımıza yüksek tahsil yaptırdık. Benim çocuklarım Osman ve Selahattin ile kardeşimin çocukları Muzaffer ve Emin üniversiteyi bitirdiler. Tercihlerini işimizi ve sanatımızı devam ettirme yönünde kullandılar. Hepsi de şimdi aile şirketimizde çalışıyorlar.

   HAŞHAŞ NEDİR? NASIL ÜRETİLİR?

   Haşhaş; kabuğu ilaç sanayinde kullanılan; tohumları ise yemek yağı ve hamur işlerinde kullanılan bir bitkidir. Anavatanı Orta Asya’dır. Bolvadin’de haşhaş ekiminin çok eskiye dayandığını bilinmektedir. Roma Döneminde Bolvadin, “Julia Kenti” olarak bilinmekteydi. O dönemde burada bronz sikke olarak basılan paraların üzerinde “afion yazısını ve haşhaş motiflerini görmekteyiz. Dünya sıralamasında, Türkiye haşhaş ekiminde ilk sırada yer almaktadır. Türkiye’de yedi vilayette haşhaş ekimi yapılmaktadır. En çok ekim yapılan vilayet ise, Afyon ve ilçeleridir. Bizim ailede haşhaş yağı imalatçılığı yedi kuşak geriye dayanır. Bu dükkanımız dedelerimizden kalmıştır. Dükkan komşularımız akrabalarımızdır. Bunlar; amcaoğlumuz, halaoğlumuz, dayıoğlumuz ve teyzeoğlumuzdur.

   Haşhaş ekimi, ekim ayında yapılır. Ekilen haşhaş 1 ay sonra çıkar. Mart başında ilk çapalar yapılır. Toplam iki veya üç çapa yapılır. Çapa, bugün için de insan gücüyle yapılmaktadır. Mayısın ortalarında çiçek açar. Çiçekten sonra kozalak oluşur, zamanla sertleşip kurur. Temmuz ortalarından itibaren hasat yapılır. Toplanan haşhaşlar kırılıp içindeki tohumları ayrılır. Kabuk kısmı TMO’ya ilaç yapımı için satılır. TMO’da; Bolvadin’de bulunan Afyon Alkaloidleri Fabrikası’na, hammeddesi çıkarılmak üzere verir. Üretici, tohumunu yağ imalatçısına götürüp yağını çıkarttırır. 12 kilodan 5-6 litre yağ çıkar. Ayrıca tohumu işlemden geçirilerek, hamur işlerinde kullanılır. Börek, bükme, katmer, diğer hamur işleri haşhaşsız yapılırsa lezzetsiz olur. Hamura lezzet katar. Yağı, vücut için çok sağlıklıdır, kalp damarlarına faydalıdır. Mide rahatsızlığına, romatizmaya iyi gelir. Balla veya pekmezle karıştırılmış haşhaş ezmesi; vücudu zinde tutar, enerji verir. Ürettiğimiz mamülleri iç ve dış piyasada pazarlamaktayız.

   BİR DÖNEM HAŞHAŞ EKİMİ YASAKLANMIŞTI.

   1971 yılında Nihat ERİM Hükümeti döneminde haşhaş ekimi yasaklanmıştı. Çiftçilere tazminat verildi. Fakat haşhaş yağı imalatçılarına bir şey verilmedi. O gün için Bolvadin’de 20’ye yakın yağcı vardı. Bu karardan sonra hepimiz perişan olduk. Ne yapacağımızı şaşırdık. Kimisi evini; kimisi dükkanını; kimisi de tarlasını sattı. Biz de tarla sattık. 1974 yılında Ecevit Hükümeti yasağı kaldırdı. 1975’ de ise haşhaş kabuğundan çıkan afyon maddesinin çizimi yasaklandı. Sınırlı ekime müsaade edildi. Bugün için hâlâ sınırlı ekim yapılmaktadır. Sonunda, esnafın çoğunun dükkanı kapandı. Şu an iki-üç işyeri kaldı. O günkü yağcılardan bazıları: Hüseyin Üresin, Kadir Üresin, Muzaffer Üresin, Necati Sönmez, Mehmet Karaer, Mecit Bişkin, Mehmet Kandemir, İlyas Taytak

   ESKİ ÜRETİMİNİZ NASILDI?

   Eski imalatta; el ile çalışan pervanelerle temizlenen tohum; elenir ve ezmeye verilir. Meşe odunuyla ısınan kazanlarda yarım saat elle karıştırılarak kavrulur. Kavrulan haşhaş kıl çuvallara doldurularak, yağı çıkarılmak üzere “emen” dediğimiz yere konup üzerine takoz yerleştirilir. Mengenenin başında “karaağaç” tan yapılan uzun sırık takılıdır. İki veya üç kişi bu sırığı ileri geri iterek mengeneyi sıkıştırırlar. Sıkışan tohumların yağları bir oluk vasıtasıyla kaplara doldurulur. Çuval içerisinde sadece küspesi kalır. Bu küspenin vitamin oranı çok yüksektir. Hayvanlarda yem olarak kullanılır.

   1990 yılından sonra teknolojinin ilerlemesiyle birlikte bizim işlerimiz hem kolaylaştı hem de üretim fazlalaştı. Şu an işyerimiz en yüksek teknolojiyle donatılmış olup; üretimimiz el değmeden yapılmaktadır. Eski aletlerimizi baba yadigarı olarak saklıyoruz. Rahmetlik babam: “Haşhaş ateşten gül almaya benzer, sanatınıza dikkat edin. Namuslu dürüst çalışın. Üreticiden aldığınız malları denk tartın, hakkı geçmesin. Parasını peşin, kuruşuna kadar ödeyin, sonunda helalleşin. Farklı bir şey yaparsanız hakkımı helal etmem!” derdi. Biz de babamızın tavsiyelerini aynen yerine getiriyoruz.

   HER CENAZEYE GİTTİĞİNİZ BİLİNİYOR

   Cenab-ı Allah, Âl-i İmran Suresi 185. Ayette: “Her nefis ölümü tadacaktır.” buyurmaktadır. O ölümü tadan kişiye karşı son vazifemizi yapmak, hepimizin görevidir. Bolvadin üç göbekten oluştuğu için herkes birbiriyle akrabadır. Akrabalık görevlerimizi de yerine getirmemiz gerekir. Ayrıca Resûlullah Efendimiz: “Kim cenazenin ardından gidip de gömülünceye kadar beklerse; Allah ona üç değerli sevap verir. O üç sevaptan sadece birisi Uhut Dağı’ndan da büyüktür.” buyurmaktadır. Ben o yüzden hiç insan ayırımı yapmadan, düşmanım da olsa herkesin cenazesine katılırım. Bir günümün nasıl geçtiğini sorarsan; Meşguliyet..ibadet..şerbet..davet..ölü..diri…