İHSAN TERZİER

 

   Badiniğin Hafız...Yetmiş beş yaşında bir delikanlı... Çarşının bilinen esnaflarından... Bugüne kadar değişik mesleklerle uğraşmış, gün görmüş, umur görmüş birisi... Çok kişi onun adını bilmez; "Badiniğin Hafız" olarak tanır. Bazen Çarşı Camii'nde ikindi namazından sonra okuduğu Kur'an'la cemaati mest eder.

   İhsan Terzier; boyu normalden biraz kısa, beyaz tenli, zayıf, gözlüklü, beyaz sakalları en az bir karış uzunlukta, başı devamlı takkeli, yaz-kış mutlaka üzerinde koyu yeşil veya gri pardesü bulunan; yaşından umulmadık şekilde hareketli birisi... Cep telefonu, faks, pos makinesi, bilgisayar kullanmak onun için çocuk oyuncağı gibi bir şeydir. Ne zaman PTT caddesi üzerindeki dükkanının önünden geçsem, onu genellikle bilgisayar başında görürüm.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1940 yılında Bolvadin’de, Emrullah Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Babamın adı Mevlüt. Babam, 1945 yılında şimdiki oturduğumuz bu dükkanı alıyor. Bakkalcılık üzerine toptan ve parakende satışlar yapıyor. Benden büyük Rüstem ağabeyim vardı. Ben ve iki kız kardeşimle birlikte, toplam dört kardeşiz. İlkokulun ilk üç senesini Bahçe İlkokulu’nda okudum. Öğretmenim Ercüment Kor idi. 4. ve 5. sınıfları İnönü (Şimdiki Fatih Sultan Mehmet) İlkokulu’nda okudum. Öğretmenim Niyazi Toros idi. Dükkanda ticarete ilkokul yıllarında başladım. Okul çıkışlarında dükkanımıza gelir, ağabeyimle birlikte babama yardım ederdik.

   İLKOKULU BİTİRİNCE NE YAPTINIZ?

   İlkokulu bitirince babam beni Hafızlık Kur’an Kursuna kaydımı yaptırdı. Bu kurs, Çarşı Camii’nin yukarı kısmının arkasında bulunan bölümdü. Şimdi orası caminin üst katına katıldı. O bölüm camiye katılınca, Cılkların Oda’yı Kur’an kursu ettiler, eğitimimize orada devam ettik. İki tane hocamız vardı. Hafızlık dersine, kendisini çok sevip saydığım, Çarşı Camii İmam Hatibi olan Hafız Hüseyin Sezen Hoca giriyordu. Ulûm-u Dîniye (Din bilgileri) dersine ise, müftülük vaizi Bahri Muhit Hoca giriyordu. O zaman müftüler hep Bolvadinli idi. Bolvadin Müftüsü ise, şimdiki Sütçü Kantarları dedesi olan, Hacı Fehmi Kantar Efendi idi. Çok bilgili, ülamadan birisiydi. Herkes ona “Ayaklı kütüphane” derdi. O zaman müftülük binası, İmaret Camii’ni dış namaz kılma yerinin sağ tarafında idi. Onunla ilgili bir anımı anlatayım: Gayrimüslimin birisi: ”Biz size kız veriyoruz, siz bize vermiyorsunuz. Sebebi nedir?” dediğinde Kantar Efendi: ”Biz sizinkine ve bütün peygamberlere inanıyoruz. Siz de bizim peygamberimize inanın, verelim!” demiş. Bugünkü okullar gibi aynen derslerimize devam ederdik.1952 yılından itibaren beş yıl hafızlık ve dini bilgiler üzerine eğitim yaptıktan sonra 1957 yılında mezun oldum.

  KURSTA TOPLAM KAÇ KİŞİYDİNİZ?

  Kurs gören öğrencilerin tamamı yirmi kişi kadardı. Bizim bitirdiğimiz sene dört kişi icazet (Hafızlık diploması) aldı. Bunlar: Sırrı Borlu, Karacaörenli Abdil İşler, Sultandağı Kırcalı Ali Cesur ve ben… Ogün için biz hemen imamet veya müezzinlik vazifesi alabiliyorduk. Ben görev almadım. On yedi yaşında hafızlığı bitirdikten sonra ağabeyim Rüstem ile birlikte babamın yanında askerliğim gelinceye kadar çalıştık. Askerliğimi Ankara Mamak’ta ve Erzurum’da yaptım. Babam ben askerdeyken rahmetli oldu. Askerden gelince ağabeyimle birlikte çalışmaya başladık; 1 sene sonra ayrıldık. Rüstem ağabeyim ayrıldıktan sonra şimdiki Hayat Eczanesi’nin olduğu yerde toptan bakkaliye işlerine devam etti. Ben de şimdiki yerimizde aynı işimize devam ettim.

   HAFIZ OLDUĞUNUZ HALDE RESMİ GÖREV ALMAYIP, NEDEN BABA MESLEĞİNİ SEÇTİNİZ?

   Ticareti severek yaptığımdan ve babamın bana ihtiyacı olduğundan dolayı bu mesleğe devam ettim. Babam o gün için memleketin sayılı esnaflarındandı. İşimizi severek yapıyorum. İki oğlumdan büyüğü olan İbrahim, Alkaloid Fabrikası’nda çalışıyordu, ticareti sevdiğinden dolayı ayrıldı, şimdi Afyon’da ticaretle uğraşıyor. Küçük oğlum Mevlüt’le beraber gene ticaret işine devam ediyoruz. İki de kızım var. 1972 yılından,1982 yılına kadar inşaat malzemeleri ticareti yaptık. Bu yıldan sonra bütangaz tüp bayiliği yaptık. On yedi sene bu işi yaptıktan sonra 1997 yılında bıraktık. Şimdi ise, “ucuzluk pazarı” adı altında her tür eşya satıcılığı yapıyoruz. İşlerimiz iyi Allah’a şükür.

   LAKABINIZ OLAN “BADİNİK” KELİMESİ NEREDEN GELİYOR?

   İnanın ben de bilmiyorum. Bu güne kadar da hiç araştırmadım. Öyle denmiş, öyle gidiyor.

   HER DAVETTE YAPRAK DOLMASI KONUNCA MUTLAKA BABANIZIN İSMİ GEÇER. BUNUN SEBEBİ NEDİR?

   Rahmetlik babam zeki ve nüktedar birisiydi. Bilindiği gibi, Türkiye’nin neresine giderseniz gidin; bizim buranın yaprak dolması ve suyunun lezzetini bulamazsınız. Babam da mutlaka yaprak dolmasını ve suyunu seviyordu. Toplumda konuşurken şaka olsun diye: “Şimdi yaprak dolması olsa da yisek; suyundan içsek.” deyip, bunu sevdiğini belirtmesinden dolayı, “Badinik, yaprak dolmasının suyu için Hacı’dan dönmüş.” diyerek bir yakıştırma yapılmıştır. Esas burada vurgulanmak istenen babamın Hacı’dan dönmesi değil; yaprak dolmamızın ve suyunun çok lezzetli olmasını belirtmek amaçlıdır. Hangi insan, o mübarek yolculuktan bir boğaz için dönebilir? O zaman Hacca vapurla gidiliyormuş. Zaten vapur on sekiz günde gidiyormuş. Denizin ortasından nasıl dönüp gelsin? Kendisi Rüştiye mezunu idi. Çok güzel de eski yazısı vardı. Dini bilgileri fevkalade idi. Yapı olarak bedenen aynı ben gibiydi.

   BOLVADİN’DE ESKİ YAŞANTI NASILDI?

   İşin ticari yönünü değerlendirirsek, ticaret iyiydi. Toptancı olarak; Enver Özkal, H.Hüseyin Ede (Ofis), Basri Ede, İhsan Gemici, Alpaylar vardı. Eskiden vasıtalar yoktu, O yüzden araba yapan yer ve arabacı çoktu. Araba yapanların bazıları, Ramazan Akça ve Bekir Üzüm’dü. Faytoncu Halil İbrahim vardı. Koca şehirde sadece, Saatçi Mevlüt’ün ve Jet Mustafa’nın taksisi vardı. 1950’den önce köyümüz çoktu. Bazı köylü, pazara bir gün önceden gelirdi. Bazısı ise, aynı gün gelirdi. O gün için han ve odaların yanı sıra, merkep kapayan evler vardı. Günlük gelenler bu evlere az bir ücrete merkeplerini bırakırlar; işlerini bitirince merkebini alıp köyüne dönerlerdi. Bir gün önceden gelenler ya hanlarda kalırlar; ya da sülalere ait olan ücretsiz odalarda kalırlardı. O gün için Cılkların Oda, Hacımuratların Oda; Mehmetağaların Oda; Dayıoğullarının Oda vardı. Ramazanlarda bu odalara dışarıdan hafızlar gelir; hem teravih kıldırır; hem de mükabele okurlardı. Alış-veriş çok güzel olurdu. Çay, Sultandağı köyleri buraya bağlıydı. Gün geçtikçe ticaret zayıfladı.

   BUGÜNKÜ YAŞANTIYI NASIL BULUYORSUNUZ?

   Bugün esnafta hareketlilik yok. Yabancı büyük marketler gelince, küçük işletmeler yetersiz kaldı. “İş işi açar” derler. İş olmayınca esnaf da ümitsizliğe kapılıyor. Ayrıca, toplumda yardımlaşma azaldı. Kişiler birbirine fazla güvenemiyor. Eskiden veresiye vardı ama, herkes borcuna sadıktı. Bugün pek bunu göremiyoruz. Esnaf çeşidimiz azaldı. On altı adet pekmez çıkaran dükkan vardı. “çifteburun” dediğimiz pekmez meşhurdu. Son dönemde “Datlıcı Bilal” ve “Dede” en bilinen pekmezcilerimizdir. Onlar da öleli kırk sene oldu. Bugün bolluk var fakat bereket yok.

   BİR GÜNÜNÜZ NASIL GEÇİYOR?

   Sabahleyin Çarşı Camii’nde namazımı kıldıktan sonra eve gelip kahvaltımı yapar, dükkanıma inerim. Günlük işlerimizden sonra, akşamleyin değişik dükkanlarda bulunan sohbet arkadaşlarımla buluşurum. Haberleri dinler; memleket dertleri, günlük olaylarla ilgili sohbetler ederiz. Gece, 10’a doğru yatarım.

   BİR ÇOCUKLUK ANINIZI ANLATIR MISINIZ?

   Birgün Kur’an Kursunda Hafız Sırrı ile güreş yapıyorduk. O sırada Hafız Hüseyin Sezen Hoca geldi, bizi yakaladı.“Ne yapıyorsunuz?” dedi. İkimiz de hazırola geçtik, bir cevap veremedik. Bana: ”Burası neresi oğlum?” dedi. Ben utanarak ve sıkılarak: “Kur’an kursu hocam” dedim. “Kur’an kursunda böyle olur mu?” dedi beni patakladı. Sonra Hafız Sırrı’ya döndü, ona da aynı soruyu sordu. O da: “Burası cami hocam” dedi. Ona da: “Camide böyle yapılır mı?” dedi, onu da patakladı. Allah ondan razı olsun. Disiplinli hareket etmeseydi, belki hafız olamayacaktık.

   GENÇLİĞE MESAJINIZ NEDİR?

   Maneviyata tam sarılsınlar. “Haramın binası olmaz” diye bir söz vardır, her şeyi helalinden kazansınlar. Gençliklerini nerede harcadıkları sorulacağından, Allah’ın emrettiği yolda gençliklerini harcasınlar. Mahallede ve esnaflıkta, komşuluk haklarına dikkat etsinler.