İbrahim KARAHAN

 

   Sıtma Savaş Memuru İbrahim…Yetmiş yedi Yaşında…Gençlik yıllarında manifaturacılık ve fırıncı ustalığı yaptı. Daha sonra Sıtma Savaş Derneğine memur olarak girip emekli oldu.

   İbrahim Karahan, uzuna yakın boyu olan, biraz cüsseli, saçları ve bıyıkları bembeyaz olmuş birisi…Başında devamlı siyah kasket vardır. İnsanlara karşı hoşgörülü olup, devamlı bir tebessüm eden yüze sahiptir. Kendisi ve diğer bütün beş oğlan kardeşi, devlet memuriyetinde bulunmuşlardır. Kendisi çok isteyip okuyamadığı için; çocuklarını okutmuş ve en yüksek mevkilere getirmiştir. Bir kere hac; bir kere de umre haccı yapmıştır.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1938’de Bolvadin’in Hacıesat Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Babamın adı Muharrem…Kantarcılar’ın dükkanın yanında manifatura dükkanı vardı. Babam ayrıca dört yıl askerlik etmiş olup; İstiklal Savaşı gazisidir ve gazilik madalyası vardır. Biri kız olmak üzere toplam yedi kardeşiz. En büyük ağabeyim Hasan, maliyeden emekliydi vefat etti… Mehmet sağlıktan emekli oldu, Konya’da yaşıyor… Mümtaz İstanbul’da memur emeklisiydi vefat etti… Ömer Faruk, memurluktan emekli… En küçüğümüz Mustafa ise öğretmendi emekli oldu Konya’da yaşıyor.

   İlkokulu, o günkü adıyla İsmet İnönü İlkokulu’nda okudum. Ağabeyimin gözleri biraz zayıf olduğu için ortaokula gidemedi. Babam onu okutmadığı için bizleri de okutmadı. O yüzden okumayı çok arzu ettiğim halde ortaokula gidemedim. Memuriyete geçtikten sonra, ortaokulu dışarıdan bitirdim.

   İLKOKUL BİTİNCE NE YAPTINIZ?

   O günkü şartlarda, köylülerin şehre gelip alış-veriş yapması biraz zordu. Bu yüzden, bazı esnaflar devamlı köylere satış yapmaya giderdi. Babam da, ağabeyim Hasan’la birlikte bizi köylere gönderirdi. İki atlı arabaya manifatura ve tuhafiye mallarını doldurur; önce Emirdağı pazarına gider; arkasından bütün köyleri dolaşırdık. Akşam olunca arabanın üstünde yatardık. Bolvadin’den çıktıktan sonra bir hafta dolaşırdık. Bizle birlikte diğer köylere; Neslilerden Arif, İbrahim, Şevki, Hilmi ile birlikte Eşref ve Emir Özkan’da giderdi. İki sene bu şekilde ticaret yaptıktan sonra, Bolvadin mahallelerinde dört tekerli arabayla seyyar manifaturacılık yaptım. Kadınlar ev bütçesine katkı için, devamlı çapaya giderlerdi. Kazançlarıyla; pazen, divitin, çocuk kazağı, mendil, çorap alırlardı. Daha sonra altı ay kadar da Polatlı’da manifaturacıda çalıştıktan sonra, fırıncı ustası olmaya karar verdim.

   KİMİN FIRININDA ÇALIŞTINIZ?

   Ekmekçi Kazım Özaydın, babamın teyzesinin oğlu; annemin de halasının oğlu idi. Kahveci Kemal’ın dükkanın yanında fırını vardı. Oraya çalışmaya girdim. PTT karşısında “Çiçek Sineması” adında yazlık bir sinema vardı. Gençler, gündüzleri de burada voleybol oynarlardı. Buranın sahibi, Yıldırımspor Kulübü’nün başkanı İbrahim KARASEKRETER idi. Burayı ustam Ekmekçi Kazım satın aldı. Altı fırın, üstü ev bina yaptı. Sonra burada çalışmaya başladım.

   NE TÜR UNLU MAMÜLLERİ YAPARDINIZ?

   Önce şunu söyleyeyim, ekmek mayalarında bugünkü gibi suni maya kullanılmazdı. Ekşihamur kullanılırdı. Ekmekler bugünküne göre iki kat büyük olurdu. Odunla pişer ve, yuvarlak ve tava ekmeği imal edilirdi. Ayrıca, iki tür simit yapılırdı. Belediyenin ve kaymakamlığın denetimi çok fazla idi. 1961 Yılında birgün, Kaymakam Rafet Küçüktiryaki, sabah namazı vaktinde geldi ve fırını kontrol etti. Her şey temiz ve düzenli olduğunu görünce teşekkür edip gitti. Zabıtalar da haftada bir kontrol ederlerdi. Halk, çarşı fırınındaki ekmeklere “Pazar ekmeği” veya “Françala” derdi. Herkes ekmeğini evinde yapar; aradabir çarşıdan ekmek alırdı. Bandırma’da askerlik vazifemi yapıp gelinceye kadar fırında sanatımı öğrendim.

   ASKERLİKTEN SONRA NE YAPTINIZ?

   Askerden gelince yine fırında çalışmaya başladım. 24 yaşında iken evlendim. Biri kız; üç çocuğum var. Büyük oğlum Atilla, Konya Selçuk Üniversitesi’nde doçent, öğretim üyesi olarak çalışıyor. Aynı zamanda dekan yardımcısı… Onun küçüğü Erkan, Antalya Korkuteli Kaymakamı…Kızım Necla ise öğretmenlik yapıyor.

   NE ZAMAN MEMURİYETE GEÇTİNİZ?

   1966’da 26 yaşında iken, Sıtma Savaş Derneğine memurluk için imtihan açıldı. İmtihana girdim ve kazandım. İki aylık bir kurstan geçtikten sonra, Sivrihisar’a tayinim çıktı. Burada 10 sene görev yaptıktan sonra, Afyon’a tayinim oldu. Burada da on sene çalıştım. Daha sonra Emirdağı’na şube şefi olarak görevlendirildim. Toplam 29 sene görev yaptıktan sonra emekli oldum.

   SITMA NEDİR?

   Sıtma, “Anofel” denilen dişi sivrisineğin ısırmasıyla insandan insana bulaşan; tedavi edilmezse öldürücü olabilen bir hastalıktır. Genellikle ovalık ve bataklık olan yerlerde çok bulunur. Kan yoluyla geçer. Bu sineğin ısırdığı kişi, belli gün sonra hastalanır. Eskiden Bolvadin’de, sıtmadan ve veremden ölen çok kişi olmuştu.

   TEDAVİSİ VE MÜCADELESİ NASILDIR?

   Hastalanan kişide; titreme ve yüksek ateş, ter ve halsizlik görülür. En iyi tedavisi “Kinin” denilen ilaçtır. Ayrıca bataklıklar “DDT” denilen ilaçla ilaçlanır. Bu ilaç, bit pire için de etkilidir. Çarşı Camii önünde rahmetli DDT’ci Abdullah, devamlı bu ilaçlardan satardı. Biz görev yaptığımız yerlerde devamlı kapı kapı dolaşır; hasta olup olmadığını kontrol ederiz. Hasta olduğunu gördüğümüz kişiden kan alıp tahlile yollar ve tedavisine geçeriz. Kinin ilacı bulunmadan önce, sıtmadan ölümler çok oluyordu. Bu çıkan ilaçlar sayesinde bu hastalık neredeyse tamamen ortadan kalktı. Böylece sıtma savaş memuru diye bir kadro da kalmadı. Şimdi sadece Adana bölgesinde bazen görülüyor. Allah o hastalıklı günleri bir daha göstermesin.