HESNA GÜMÜŞ

 

   Hacıalioğlanlar’ın Koşumcu Mehmet’in kızı… Sütçülerin Tevfik’in  hanımı… Bolvadin’in en yaşlı kişisi…Kafa kağıdına göre 101 yaşında… Ana yaşı  ise 105…Bolvadin’de Kurtuluş Savaşı’nın son şahidi…

   Hesna Gümüş, yaşından dolayı boyu iyice küçülmüş; zayıf, ince yüzlü, elmacık kemikleri çıkmış, yüzünde derin çizgiler oluşmuş fakat, gözleri hâlâ ışıl ışıl parlayan bir pîr-i fâni… Altı ay öncesine kadar her işini kendi görürken; dizlerindeki problemden dolayı, şimdi yürütgeçle yürüyebilmektedir. Sert mizâcına ve lafını esirgememesine rağmen, sevecen bir görüntüsü vardır. Cep telefonunu çok rahat kullanır. Aklî melekeleri tam olarak yerindedir. Hafızası yerinde olup; yeni ve eski her şeyi iyi hatırlamaktadır. Doktoru sevmez ve doktora pek gitmez. Elinden tesbihini hiç eksik etmez. Demreği ocağıdır. Tükürdüğü kişinin demreği hastalığı geçer. 1981 Yılında, kardeşi Koşumcu Mevlüt’le hacca da gitmiştir. Yeğenleri; Sütçü Cafer GÜMÜŞ ve Terzi Mehmet YAVUZ ile diğer akrabaları her hizmetini görmektedirler.

    HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1914’de Bolvadin’in Şazi Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Babam, nüfus cüzdanımı 4-5 sene sonra çıkarttırmış. İki kız, dört oğlan; toplam altı kardeşiz.  Ben ikinci çocuğum… Erkek kardeşlerim; Mustafa, Hakkı, Mevlüt ve Hacı YAVUZ’dur. Hepsi de vefat ettiler; bir ben kaldım.

   OKULA GİTTİNİZ Mİ?

   Hiç okula gitmedim, okuyup yazmam yok…Rahmetlik babam: “Oğlan-kız aynı sınıfta okuyor, ben bunları okula göndermem!” diye bizi göndermedi. Sadece kardeşim Hacı okula gitti. Bunun çok sıkıntılarını çektim. Ben de okumuş olsaydım çok iyi olurdu, amma nasip…

   NE ZAMAN VE NASIL EVLENDİNİZ?

   On beş yaşında iken yavuklandım. İsteyici geldiler, anam-babam münasip görmüşler beni verdiler. Oğlanı tanımıyorum. İki buçuk sene sonra, on sekiz yaşında iken evlendik.  Evlenesiye kadar eşimi hiç görmedim. O zaman âdetler öyleydi. Şimdi kız-oğlan kol kola geziyor. Evlendikten sonra, Cenâb-ı Allah bana çocuk nasip etmedi. Çocuğum olmadı. Ben de üç kız çocuğu evlatlık aldım. Her birini gelin ettikten sonra tekrar aldım, yetiştirdim, büyüttüm, onları dünya evine soktum. Şimdi birisi vefat etti, diğer ikisi yabanda oturuyor; torunlarımla birlikte gelir, beni ziyaret ederler.

   NASIL GELİN OLDUNUZ BAHSEDER MİSİNİZ?

   Gelin olduğumun zamanıyla, şimdiki zaman arasında çok farklar var. Herkeste yokluk vardı. Her gelin kızın, gelin olurken yanında götürdüğü belli eşyalar vardı. Döşşek, yorgan, kilim, ufak-tefek elişi çeyiz eşyası, iliğen, ıbrık, guşlu güğüm… Birkaç da kırık-delik mutfak eşyası… Benim zamanımda şimdiki gibi taksi yoktu.  Etrafı kapalı, iki atın çektiği yaylı arabaları ve fayton vardı. Kimisi yaylıyla gelin inerdi; kimisi de faytonla…Beni yaylıyla gelin indirdiler.  

   Benim zamanımın âdetleri ağır ağır yok oluyor. Kına olurdu, gelin süzünürdü, sofra davetleri olurdu, sofrada pilavın üstünde bütümet olurdu. Güllaç olurdu.  Güveyi sâdıçlarıyla dama çıkar, para saçardı. Güveyi girerken hoca dua eder; öyle güveyi girerdi.  Ölü davetinde mutlaka börek olurdu.  Bunlar hayal oldu. Şimdi düğün salonunda iki dıngırdatıp gelini alıp gidiyorlar.

    GENÇLİK YILLARINIZ NASIL GEÇTİ?

   Her şeyin bu kadar hızlı değişeceğini hiç bilemezdim. Eskiye bakıyorum, bir de şimdiye bakıyorum hayretler ediyorum. Eskiden para yoktu, dostluk ve bereket vardı; şimdi herkeste para çok, bereket yok. Dam boyu kar yağardı, şimdi bereketsizlikten kar da yağmıyor. Savaş yıllarını gördük, çok kıtlık zamanlarını gördük.  Eşim, ben ve bütün sülalemiz çok çalıştık; zamanla vâriyet sahibi olduk. Besihanemizle birlikte aynı yerde mandıramız vardı. Sütçülük, peynircilik yapardık. Köylerde koyun-kuzu çoktu. Bütün köylünün sütünü genellikle biz alırdık.  Besihanemizde çalışan çobanlara, işçilere devamlı yemek çıkarırdık.

   Geceden ocağı hazırlar, karda-kışta tepine tepine suları sokak çeşmesinden çeker, esvabları esvab taşına yığar; sabun yok, onun yerine, kili de ıslatır sabahı beklerdik. Sabah erkenden ocağı yakar, suyu kaynatır, yumaya başlar; yatsıya kadar çamaşırları anca bitirirdik.

   Büyüklere karşı saygı çok fazla idi. Hiçbir kadın, erkeğin önünden geçmezdi. Tekgözle gezerdik. Hamama girince ve hamamdan çıktıktan sonra, tanıdık olan büyüklerin elleri öpülürdü.

   BUGÜNKÜ İNSANLARIN YAŞANTISINI NASIL GÖRÜYORSUNUZ?

   Bugün insanların birbirine sevgisi saygısı yok. Bazıları anasına-babasına bile bakmıyor. İnsanlar birbirine güvenmiyor. Çamaşırı, çamaşır makinesi yıkıyor. Hamur katma yok; eve günlük taze ekmek geliyor. Kömür-odun derdi yok, kalorifer de cayır cayır yanıyor. Şimdikiler öksürseler, hemen doktora seyirdiyorlar. Gençken çok hasta olursak, sadece sağlık ocağı vardı; oraya giderdik. “Kinin” hapı verir, gönderilerdi. İyice başımız ağrırsa, başımızdaki fesin arasına “Kafirun” baharatını korduk; hemen geçirirdi.

   Şimdi gelinler gayınna olmuş; gayınnalar da gelin… Yiyip içip geziyorlar. Bir de, erkekler yemeği pişirip garıların önüne koysalar pek iyi olacak. Şimdi hepsi de abla… Ondan sonra da guduruyorlar. Dünyanın sonu ırak; çalışmak lazım.  Dul kadınlar: “Nasıl olsa aylığım var.” diye kocaya varmıyorlar. Eskiden, yerine göre bir kadın dört erkeğe varırdı. “Nikah altında ölmek sevaptır.” derlerdi.

   SAVAŞ YILLARINI HATIRLIYOR MUSUNUZ?

   Kurtuluş Savaşı sırasında ,Yunanlılar Bolvadin’e geldiklerinde 8-10 yaşlarındaydım. Yunanlılar Bolvadin’in içinde hiç kalmadılar. Düşman iki sefer Bolvadin’e geldi. İlk olarak, 1921’de Nisan ayında Karabağlar tarafından geldiler; fakat bir-iki gün içinde gittiler. Askerlerimiz, düşman Çay tarafından gelemesin diye, Kırkgöz Köprüsü’nün üç gözünü yıkıyorlar. İkinci gelişleri 1921 Ağustos’unda idi. Çaldıratmaz ve Üçhüyük Bölgesinde çadır kurmuşlar.  Düşmanın şehre girmemesi için; Hacı Mehmet Ata emmim, Hasipzade Hasip Hoca, Rasim Ağılönü, Belediye Başkanı Enver Peker, hep birlikte düşman karargahına gidip ihtiyaçlarının karşılanacağını; buna karşılık, askerlerin şehre girmemesi sözünü alıyorlar. Düşman da, 20-25 gün kaldıktan sonra Kışlayı yakıp gitti. Duman göğe dikildi kaldı. Gidişlerine hepimiz çok sevindik. . Daha sonra Yunanlılar giderlerken rehin olarak Hacı Ata’yı da yanlarında götürmüşler.

   Annem bizi “Düşman kötülük eder.” diye sokağa hiç çıkarmadı. Bu yüzden hiç düşman askeri görmedim. Büyüklerimden Akçeşme Mahallesi’nde ve diğer mahallelerde Yunan askerlerinin devriye gezdiklerini duydum. Yunan uçakları şehri iki kere bombaladı. O zaman 5-6 cami vardı. Bombalardan birisi, Tahtalı Camii’nin yanına; öbürü Hacı Mahmut Camii’nin yanına düşmüş. Ölen ve yaralananlar olmuş.

   GÜNÜNÜZ NASIL GEÇİYOR VE GENÇLİĞE TAVSİYELERİNİZ NELERDİR?

   Yaşlının her günü aynı… Sabah ezanla kalkar; namazımı kılar; saat dokuza kadar tesbihat yapar ve sonra kahvaltıma otururum. Gündüz akrabalarım gelir, komşular gelir, onlarla muhabbet ederim. Elimden hiç tesbihi düşürmem. Devamlı zikir halindeyim. Akşam yemeğimi Cafer getirir, yedikten sonra yatsı namazımı kılar yatarım. Hiç yemek seçmem. Allah ne verdiyse yer, şükrederim.

   Gençliğe en büyük tavsiyem; namazlarını ihmal etmesinler. Namaz, adamı yolda koymaz. Namaz kılanın her işi denk gelir.