HASAN TEKOĞUL

 

   Şöför Afasan… Seksen yaşında…Yıllarca kamyon şoförlüğü yaptı. Motor ustasıdır…Kamyon motorunu indirir; tamir eder; tekrar yerine takar. Bolvadin’in en büyük motorlu kamyonlarını kullanmıştır. Kamyonuyla yıllarca kömür ve taş taşımıştır. Ziraatçilik ve meyve bahçeciliği de yapmıştır. Şu anda koyun beslemektedir.

   Hasan Tekoğul; uzun boylu, iri cüsseli olup; beyaz sakalının yanında siyah kaşları dikkat çeker. Yürürken genellikle iki eli arkada yere bakarak yürür. Elinden sigara pek eksik olmaz. Yazın spor şapka, kışın kasket giyer. Gençliğinde devamlı saçlarını “biryantin”le taramıştır. Sert görüntüsüne rağmen; sakin, iyi huylu, yumuşak kalpli, kendi halinde birisidir. Konuşurken yavaş ve kısık sesle konuşur. Hayal gücü geniştir. Yaşına rağmen, çalışmayı hiç bırakmaz.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1935’de Bolvadin’in Hacıhalife Mahallesi’nde doğmuşum. Bir kız bir oğlan, iki kardeşiz. Babamın adı Mehmet…Çiftçilik yapardı. Babam tek çocukmuş. Bu yüzden soyadımızı “Tekoğul” olarak yazdırmışlar. İlkokulu evimizin yanındaki İnönü İlkokulu’nda okudum. Küçükken de ticaret yapmayı severdim. Babam gibi çiftçi olmak istemedim. İlkokula giderken babamın verdiği delikli iki buçuk kuruş harçlığı biriktirdim, bir tavuk alıp ahıra kapattım. Tavuk yumurtladı, yumurtaları sattım bir tavuk daha aldım. Bu yöntemle tavukları çoğalttım. Kış girerken babam: “Oğlum kış geliyor, her taraf tavuk doldu, bu kadar tavuğu ne yapacaksın?” dedi. Ben de tavukları sattım, birkaç kuzu aldım. Kuzuları yetiştirdim koyun oldu. Kış çıkarken koyunları sattım, iki tosun aldım. Tosunlar büyüdü öküz oldu… Böylece ilkokulu bitirdim.

   OKUL BİTİNCE NE YAPTINIZ?

   Okul bitince Bacağın Remzi ile hergele güttük… O zamanlar her evde en az bir sağılır inek bulunurdu. Herkes sabahleyin erkenden hayvanını, toplanma yeri olan bir yere getirir bırakırdı. Biz de elimizde büyük bir değnek bunları meraya götürür; akşamleyin geri getirirdik. Fakirlik diz boyu idi. Hayvanlar giderken pek çok kadın, ellerinde birer teneke, “Hayvan pisleyecek de tersi alacağım.” diye arkasından koşuşurdu.

   15 yaşına gelince evin tek oğlu olduğum için ailem beni evlendirdi. İki öküzü beş yüz liraya sattım, düğün ettim. Üç oğlan; dört kız, yedi çocuğum var. Oğullarım: Recep, Mehmet ve İsmail’dir. Hanımım 1974’de vefat etti. Müstakil tapulu birini bulamadığım için bir daha da evlenmedim.

   MOTOR TAMİRİNİ NASIL ÖĞRENDİNİZ?

   Bolvadinli bakan, Abdülkadir Akcan’ın dedesi Konya Altınova Makine Okulu’nda hademe idi. Onun adı da Abdülkadir Akcan idi. Bana, o okulda okumamı tavsiye etti. Ben de sığır gütmenin zorluklarını görünce okumaya karar verdim. Kayıt oldum. Okulda her türlü araba motorunun ve makinenin tamirini, özelliklerini öğrendim. Ayrıca şoförlük de öğrettiler. Okulu bitirince askere gittim. Askerliğimi Van’da çavuş olarak yaptım. Herkes 24 ay yaparken, ben yaptığım atışlardan dolayı mükafatlandırıldım, izne yollandım. Toplam 18 ay yaptım.

   LAKABINIZ “AFASAN” NEREDEN GELİYOR?

   Çireçöp’ün Kamil’in damadı Süleyman Tabak’ın “AF” marka kamyonu vardı. Şimdi bu marka “DAF” olarak değişti. Şimdi de piyasada tutulan bir marka…Bu kamyonun satılacağını duyup talip oldum. Otuz dönüm tarla sattım, ayrıca biraz da hayvan satarak bu kamyonu 54 bin liraya satın aldım. O marka araba Bolvadin’de nam yaptı. O günün en değerli arabası idi. O yüzden millet beni kullandığım o arabanın markasıyla birleştirdi. Kamyonumun markası “AF”, benimki de “Hasan”. Birleştirdiler “Afasan” oldu… Elli yıldır bu isimle anılıyorum. Namımdan çok memnunum. Hem bu dünyada; hem ahirette en üstün lâkap bu…

   BU KAMYONLA ÇOK ÇALIŞTINIZ MI?

   Buğday pazarında “Buğday Limitet Şirketi” adı altında dükkan açtım. Uzun yıllar Bolvadin ve çevresindeki buğdayları Eskişehir un fabrikalarına taşıdım. Gediz’den hamamlara kömür çektim.

   1963’de boyacı Gani’nin otobüste şoför olarak çalıştım. Bolvadin’den Hacca, Kamil Koç Şirketiyle şoför olarak ilk defa giden benim… Toplam on bir sefer Hacca gittim.

   BAŞKA KAMYON ALDINIZ MI?

   1975’de “GRUP” marka kamyon aldım. Güçlü motorlu bir kamyondu. Arkasında römorku da vardı. Toplam 50 ton yük alırdı. Onunla yıllarca kömür çektim. Her seferde, 50 tonun 2 tonunu ihtiyaç sahiplerine dağıtırdım. Afyon’un Ayazini Kasabası’ndan, on beş sene inşaatlara taş çektim. Her türlü tamirini kendim yapardım. Yolda kalmamak için senede bir kere motor indirir; genel kontrolünü yapardım. 1970 yılında Almanya’ya işçi olarak gittim. Orada milletlerarası şoförlük yaptım. Dört sene çalışıp, geri döndüm.

  Şoförlüğü bıraktıktan sonra Çay Deresi’nin üstünden, kırk dönüm elmalık aldım. 2002 yılındaki zelzeleden sonra sular kesilince ağaçlar kurudu. Şu anda Ağılönü’ndeki besihanemde koyun besliyorum. 60 tane koyunum var, onlarla vakit geçiriyorum.

   KAÇ YILDIR SİGARA İÇİYORSUNUZ?

   Ben yedi yaşındayken burnum kanamaya başladı. Bolvadin’de doktor yoktu. Afyon’a de kimse götürmedi. “Cılkların Sabriye” diye bir kadın vardı; o benim halimi gördü, doktora götürdü. İstasyona kadar at arabasıyla, oradan da trenle Afyon’a gittik. Doktor beni çok hareketli gördü. “Bunun enerjisi fazla, sigara içirin.” dedi. Bolvadin’e gelince bana sigara verdiler. Önce “acı” diye içmedim, sonradan alıştım. O alışkanlık bu güne kadar geldi. 70 senedir sigara içiyorum. Bir şeye alışmak çok kötü…Bırakayım diyorum, bırakamıyorum.

   ESKİDEN KALPAK GİYDİNİZ Mİ?

   Kalpak, Kafkas Türklerinden bize gelmiş başa giyilen şapkadır. Bilhassa Kurtuluş Savaşı sırasında çok giyilmiştir. Atatürk de kalpağı çok giymiştir. Eskiden iki buçuk liralık demir paraların üzerinde kalpaklı Atatürk resmi vardı. 1979’da başıma kalpağa benzeyen şapka giyerdim. Kalpak giymek de yasaktı. Bir gün polisin biri önümü kesti. “Çıkar o başındakini yasak!” dedi. Ben de cebimden bir iki buçuk lira çıkarıp polise gösterdim ve: “Önce şunun başındakini çıkar” dedim. Polis bir şey diyemedi.

    UNUTAMADIĞINIZ BİR HATIRANIZ VAR MI?

   Benim kamyonun tekerini çocuklar sındırırlardı. Gene bir gün sındırmışlar. Tekrar şişirmek için uğraşırken yanımdan İğneci Hasan Taytak geçiyordu. Ona: “ Hasan, şu teker sınıp duruyor, bir iğne yap da iyi olsun.” dedim. O da gülerek gitti. Biraz sonra tekrar yanıma geldi: “Şurada bir araba bozulmuş, sen anlarsın bakıver.” dedi. Ben de gittim, araba sahibine: “Şu düğmeyi çevir; şuraya da, benim elim değil; Afasan’ın eli de, parmağını bastır!” dedim. Adam dediğimi yaptı, araba çalıştı ve gitti. Sonra o adamı tekrar gördüm: “O günden sonra araba bir daha bozulmadı.” dedi.