HASAN HÜSEYİN TAYTAK

 

   Taytağın İnneci Hasan… Seksen sekiz yaşında… Eczacı kalfası…Değişik doktorların, eczacıların yanında çalıştı…Küçük yaşta iğne yapmayı; pansuman yapmayı; serum takmayı öğrendi…Yıllarca, gece-gündüz; soğuk-sıcak demeden; halka şifa dağıtmak için yardıma koştu…

   Hasan Taytak, uzun boylu, normal insana göre biraz daha zayıf, saçının ve bıyığının çoğunluğu ağarmış, beyaz tenli, uzun yüzlü birisidir… Yürürken hızlı adımlarla yürür… Eskiden, kendisiyle bütünleşmiş olan şırınga çantasını hiç yanından ayırmazdı... İşinin ehli, sanatının erbabıdır. Sabırlı, sakin yapılı bir kişiliği vardır…“Sağlık her şeyin başıdır.” der...Gece yarısı da olsa, sağlık ihtiyacı olanın yardımına koşar.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1927’de, Bolvadin’in Bekirağa Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Babamın adı Abdullah…Akçeşme Mahallesi’nde belediye başkanı Basri Sinanoğlu ile ortağına haşhaş yağı imalatçılığı yapardı. İki erkek kardeşiz. Diğer kardeşim Ruhi Taytak’da eczacı kalfası idi.

   İlkokulun ilk iki senesini Kaymaz İlkokulu’nda okuduktan sonra, Akçeşme Okulu’na gidip orayı bitirdim. Bolvadin’de ortaokul olmadığı için gidemedim. Bazıları Afyon’a ortaokulu okumaya gitti; çoğu da okuyamadan geri geldi. Doktor Ali Güler’in Bolvadin’de Aşkar Oteli’nin altında muayenehanesi vardı. Kendisi de Bolvadinli idi. Ailemin yönlendirmesiyle onun yanına girdim. 1940’da Bolvadin’de hastane yoktu. Porsuk Eczanesi’nin karşısına düşen köşede sağlık ocağı vardı. Bu yüzden, özel doktora muayene olmaya gelen çok olurdu. Muayene ücreti şimdiki kadar pahalı değildi. 18 yaşına kadar burada çalıştım. İğne vurmayı, serum takmayı, pansumanı burada öğrendim. O zaman doktorlar bu saydıklarımın hepsini yapıyorlardı.

   İĞNE VURMAYI NASIL ÖĞRENDİNİZ?

   Ali GÜLER’in yanına çırak olarak yeni girdiğimde “Nasıl yapıyor?”,diye devamlı eline baktım. Bir gün doktor: “İlaç getireceğim.”diye beni muayeneheneye koyup, İstanbul’a gitti. O yokken, iğne vurunmaya gelen hastalar geri gidiyordu. Bu arada Hakalmazlar’dan Eskici Kadir, iğne vurunmaya geldi. Ben: ”Doktor yok!”dedim. O da: “Öyleyse sen vur!” dedi. O anda bana cesaret geldi; gördüklerimi uygulayarak iğneyi vurdum. Adam: “Eline sağlık! Elin hafifmiş hiç acıtmadın; doktor çok acıtıyordu.” dedi. İlaç almak için giden doktor, İstanbul’dan gelince nişanlanmaya gittiğini söyledi.  Ona: “Sen yokken ben kaç kişiye iğne vurdum.” dedim. O da: “Aferin! Çok güzel! Devam et!” dedi.

   BAŞKA DOKTORUN YANINDA ÇALIŞTINIZ MI?

   Ben 17 yaşlarındayken Bolvadin’de 6-7 tane doktor vardı. 1946 yılında 19 yaşıma gelince Demokrat Parti kuruldu. Bolvadin’de de parti kurma çalışmaları başladı. Mehmet Aşkar, Mümtaz Hıdıroğlu, Gazi Yiğitbaşı, Rüştü Özsoy, Dr.Ali Güler Bolvadin’de partiyi kurdular. Dr. Ömer Yiğitbaşı Amerika’dan yeni gelip muayenehane açmıştı. Haftada 1 gün Emirdağı’na muayeneye giderdi. Dr. Ali Güler siyasete atılınca ben de Yiğitbaşı’nın yanına girip, askerlik vaktim gelinceye kadar orada çalıştım.

   Askerliğimi istanbul’da sıhhiye onbaşı olarak 30 ay yaptım. Askere gittiğimde çok zayıftım. Orada: “Bu çok zayıf; bunu sıhhiye yapalım.” dediler. Üç aylık kurstan sonra sıhhiye oldum.

   ASKERDEN GELİNCE NE YAPTINIZ?

   Askerden gelince gene Yiğitbaşı’nın yanına girdim. Bu arada evlere iğneye, serum takmaya ve pansumana gidiyordum. O zaman şimdiki gibi belli bir ücret yoktu. Bahşiş olarak ne verirlerse onu alıyordum. Bu şekilde çalışan bir ben, bir de Ahmet İhtiyar vardı. 1951 Yılında evlendim. Allah bağışlasın beş oğlum var…Büyük oğlum Muharrem inşaat malzemeleri dükkanı işletti… Abdil İzmir’de terzi…Fatih bisikletçi… Abdullah Alkaloid Fabrikası’nda memur. En küçük oğlum Samim de, Esnaf Kefalet Kooperatifinde çalışıyor.

   BAŞKA NERELERDE ÇALIŞTINIZ?

   Kardeşim Ruhi, Eczacı Gafur’un yanında çalışıyordu. O askere gidince onun yerine ben çalışmaya başladım. Şimdiki gibi hazır ilaç fazla yoktu. Eczacı Gafur ilaçların çoğunu kendisi yapardı. Kardeşim askerden gelince ayrıldım. Eskişehir’den Eczacı Ali Rıza Sıdal’ı, Bolvadin’e gelmesi için teşvik ettim. O gelip, İstasyon Caddesi’ne eczane açtı. Onun yanında beş sene çalıştım. O gün için Bolvadin’de 4-5 tane eczane vardı. En son Hızır Eczanesi’nde çalıştıktan sonra kendimi emekliye ayırdım.

   MESLEĞİNİZİN ZORLUKLARI NELERDİR?

   Bence en zor mesleklerden birisi de sağlık işleriyle uğraşanlardır. Yapacağın bir hatanın telafisi yoktur. İğne vururken; damara, sinire gelmemesine dikkat etmen gerekir. Serum takarken, kan alırken damarı patlatma ihtimalin vardır. Pansuman yaparken mikrop kaptırmaman gerekir.

   1963 yılı idi. Bir gün eczanede çalışırken Bolvadin Kaymakamı Rafet Küçüktiryaki, iğne yapmam için beni kaymakamlık evine çağırdı. Evine gidip, iğneyi vurdum. Vurduğum iğneyi daha once de vurunmuş, allerji yapmış fakat bunu bana demedi. Biraz sonra “Başım dönüyor; gözüm kararıyor.” demeye başladı. Ben durumu anladım, hemen sırtüstü yatırıp eczaneye koştum. Eczaneden kalsiyum iğnesi aldım ve eve gelip vurdum. Bir müddet bekledikten sonra kendine geldi.

  Birgün gene Mazomort’un Kazım iğne yaptırmak için eczaneye geldi. İğneyi yaptıktan sonra o da: “Başım dönüyor; midem bulanıyor.” dedi. Allerjiyi kesmek için hemen kalsiyum iğnesi yapmak istedim, yaptırmadı. Sonra gitti, Çarşı Camii’nin çeşmesinde yüzünü, başını yıkayınca kendine geldi.

   Arada böyle iğneye allerjisi olan kişiler çıktı. Bunun dışında Allah’a şükür, olumsuz bir durumla karşılaşmadım. Bu yüzden toplumda tutuldum. Toplum beni sevdi; ben onları sevdim.

   ÇOCUKLUĞUNUZDA HANGİ OKULLAR VARDI?

   Osmanlıca’dan yeni Latin Harflerine geçilince, 1929 yılında halkın yeni harfleri öğrenmesi için “Millet Mektepleri” açılmış. Daha sonra diğer okullar harf inkılabına göre yeni harflerle eğitim ve öğrenim yapmaya başladılar. O gün için; Mekteb-i Numune (Akçeşme İlkokulu) vardı. 1940 yılına kadar açık olan Kaymaz Mahallesi’ndeki Mihrak-I Zafer Mektebi vardı. Ağılönü’ndeki Geylani Mektebi vardı . Buranın ismi 1948’de Kemalettin Sami Paşa olarak değiştirildi. Bir de, şimdiki Atatürk İlkokulu’nun yanında Bahçe Mektebi vardı.

   ESKİ İLE BUGÜNÜ KARŞILAŞTIRIR MISINIZ?

   Bu dünyaya erken gelmişim. Eskiden yaşamak daha zordu. Herşeyden önce yokluk vardı. Evinde bir ineğiyle günlük nafakasını çıkaranlar vardı. Adam ineğin tezeğini biriktirir, kışın yakardı. Şimdi kömürü de bıraktık; doğalgaza geçtik. Refah düzeyimiz yükseldi. Bu da toplum açısından sevindiricidir.

   Türkiye sağlık açısından da çok ilerleme yaptı. Bebek ölümleri azaldı; insan ömrü de uzadı. Eskiden doğan çocukları yarısı ölürdü. Şimdi çocuk doğar doğmaz takibe alınıyor. Belli bir sıra içerisinde; kızamık, menenjit, çiçek, difteri, boğmaca, hepatit, tetanoz, çocuk felci aşıları yapılıyor. Bu yüzden çocuk ölümleri çok az seviyeye düştü. İnsanlar eskiden 40-50 yaşına geldiler mi ölürlerdi.. Bugün için tıbbın ilerlemesiyle insan ömrü de uzadı.  Herşey Allah’ın takdiri…