HASAN KALAY

 

   Garacausta’nın Marangoz Hasan…Yetmiş yaşında…Çocukluğundan beri babasının mesleği olan marangozluğu yapmaktadır. Marangozluğun yanı sıra, yapı işlerinde de çalıştı. Kayık, at arabası ve mobilya imalatı yaptı. Ahşap torna işlerinin ustasıdır. Bolvadin’e ilk defa ağaç üzerine kaplama yapan “sıcak pres” makinesini getirdi. Mobilya sektöründe de öncülük yaptı. Bolvadin ve çevresindeki pek çok caminin minber, mihrap ve vaaz kürsülerinde, oğulları Osman ve Ahmet’le birlikte onun da çok emeği vardır. Çocukları ve torunları da işinin erbabı ve uzmanıdırlar.

   Hasan Kalay, orta boylu, şişman, başında devamlı takke bulunan; sakallı, şişe altı kalınlığında gözlükleri olan birisidir. Dizlerindeki rahatsızlıktan dolayı yürürken zorluk çeker. Konuşurken gür sesle ve bağırarak konuşur. İnsana; samimi, içten, dost âşığı bir kişiliğe sahiptir. Sanatını çok sevdiğinden dolayı, oğullarının işyerinde onlara yardım etmeye çalışır. Şu anda gelişen teknolojiyle kullanım dışı olan eski kullandığı marangoz aletlerini, işyerinin duvarında sergiler. Sanatkar bir ruha sahiptir. 1993’de hacca gitmiştir. Ayrıca iki sefer de umre haccı yapmıştır. On dört torun sahibi olmakla övünür.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1945’de, Bolvadin’in Mescit Mahallesi’nde, altı kardeşin en küçüğü olarak dünyaya gelmişim. Babamın adı Karacausta…Kâgir ev yapımında inşaat ustalığı ve marangozluk yapardı. Bir kız, altı oğlan olmak üzere, toplam yedi kardeşiz… Altı oğlandan dördü; Abdullah, Mustafa, Ahmet ve ben, baba mesleği olan marangozluğu seçtik. Ali ağabeyim mal müdürlüğünden emekli oldu. Mehmet ağabeyim de kasaplık yapıyor.

   İlkokulu mahallemizin okulu olan Akçeşme İlkokulu’nda bitirdim. Çok istediğim halde maddi şartlarımız uygun olmadığı için ortaokula gidemedim.

   İLKOKULU BİTİRİNCE NE YAPTINIZ?

   Babamın,Tahtalı Camii’nin karşısına düşen tarafta marangozhanesi vardı. Ağabeylerimle birlikte orada çalıştım. Babam çok yönlü sanatkar idi. Ev inşaatı alır; onu sıfırdan yapar bitirir, teslim ederdik. Zamanın müteahhidi idi. Ayrıca dükkanda at arabası, kayık, yastık makinesi, tırmık yapardık. Bunların yanı sıra evlerin kapı ve pencerelerini yapardık. Babam, dükkanın ana malzemesi olan; plânya, bıçkı, kalınlık makinelerinin ahşap kısımlarını kendi yapmıştı. Bu makineleri, dükkanda cereyan olmadığı için elle çevirerek iş yapardık. 1960 Yılında motor alıp bu makinelere bağlayınca işlerimiz biraz daha kolaylaştı. 1963 yılında ise, dükkanımıza plânya aldık. Hiç unutmam, babam bizim binmemiz için tahtadan bisiklet yapmıştı.

   ASKERLİĞİ NEREDE YAPTINIZ?

   Askere gitmeden önce, 18 yaşında iken dünya evine girdim. İki oğlan; iki kız, dört çocuğum var. Oğullarım Osman ve Ahmet dede-baba mesleği olan marangozluğu seçtiler. Askerliğimi İzmir ve Tekirdağ-Babaeski’de çavuş olarak yaptım. Çavuşluk rahat olduğu için orada sanatımı yapmak istemedim. Birgün ayaklarımı yıkayacaktım fakat terlik falan yok…Ayağıma güzel bir takunya yaptım. Binbaşı ayağımda iken gördü. Bana: “Bunu nereden aldın?” dedi. Ben de: “Ben yaptım.” dedim. “Çok güzel olmuş, marangoz musun?” dedi. Ben de, çavuşluk rahat olduğu için, marangoz olduğumu söylemedim. Askerliğimi 24 ay yapıp geldikten sonra, Kıbrıs karışınca beni tekrar askere çağırdılar, fazladan iki ay daha yaptım.

   ASKERLİKTEN SONRA İŞİNİZE DEVAM ETTİNİZ Mİ?

   Ben askerde iken babamla birlikte çalışan ağabeylerim, nüfus kalabalık olduğundan dolayı ayrılıp kendi başlarına dükkan açmışlar. Askerden dönünce ben de, iki sene kadar tek başına çalıştıktan sonra, şimdiki yerimiz olan, Akçeşme İlkokulu’nun yanındaki arsayı satın aldım. Önce plânya, arkasından bıçkı, daha sonra da kalınlık makinesini aldım. Burada, yirmi beş seneye yakın oğullarımla çalıştım. Çocuklar büyüyünce işimizi büyüttük. 1993’de Yeni Sanayi’ye gittik.

   BURADA İŞLERİNİZ NASILDI?

   Sanatkar kişi daima yenilik peşinde olmalı, kendini geliştirmelidir. Bolvadin’e ilk defa “sıcak pres” dediğimiz, sunta üzerine kaplama makinesini getirerek büyük bir atılım yaptık. Bütün marangozlar kaplamalarını bize yaptırdılar. Sonra yavaş yavaş marangozluktan mobilyacılığa yöneldik. Mutfak dolabı, vitrin, masa, çocuk beşiği ve diğer mobilya aksamını yaptık. Bolvadin’de mobilya sektörünün öncülüğünü yaptık. Halen aynı şevk ve heyecanla işlerimize devam etmekteyiz.

   BAŞARININ SIRRI NEDİR?

   Herşeyden once dürüst çalışmak gerekir. Malzemeni kuru ve kaliteli ağaçtan kullanman gerekir. Biz en kaliteli çam olan karaçam kullanırız. Ayrıca yeni çıkan teknikleri, aletleri takip edip almak gerekir. Devamlı yenilikçi olmak gerekir.

   ESKİYE GÖRE ŞİMDİKİ MARANGOZ SAYISI NASILDI?

   Bolvadin devamlı çoğalan bir şehirdi. Son zamanlarda iş imkanlarının kısıtlı olması dolayısıyla, yetişen yeni nesil büyük şehirlere gitmeye başladı. Göç alan şehirken, göç veren şehir haline gelmeye başladık. 1996’da 70 tane marangoz vardı. Şimdi bu sayı 25’e düştü. Bu düşüşün sebeplerinden birisi, plastik kapı ve pencerelerin yaygınlaşması oldu. Biz ahşapçılığı önemsediğimiz için, plastiğe geçmedik. Oradan da kaybımız oldu. Ayrıca hazır mobilya sektörü de bizim gelişmemizi engelledi.

   NE TÜR AHŞAP TORNA İŞLERİ YAPIYOR SUNUZ?

   Memleketimizde sayılı ahşap torna işleri yapan sanatkar var. Biz bunu yıllardır yapmaktayız. Ahşap merdiven, merdiven parmakcığı, bebek salıncak ağacı, bahçelere kameriya yapmaktayız. Atatürk’ün kaldığı Akçeşme Mahallesi’ndeki Çakmaklılar’ın evi ve Satılmışlar’ın tarihi evlerin restorasyonu bizim elimizden çıkmıştır. En önemlisi de camilerin iç dizaynının çoğunda, bizim el emeğimiz, göz nurumuz vardır. Buralara; sermâfil parmakcığı, minber, mihrap, vaaz kürsüsü, işlemeli kapı yapmaktayız. Akçeşme Cami’sinin bütün ahşap işlerini biz yaptık. Ayrıca; Mevlana, Abdülvahap, Yeni Sanayi camilerinin minberlerini yaptık. Akşehir merkezde, Emirdağı ve köylerinde, Dişli Kasabası’ndaki camilerde bizim eserlerimiz vardır. İnşallah o camiler durdukça, bizim eserlerimiz de yaşayacaktır.