HACI ALİ KÜÇÜKKARTAL

 

   Hacı Ali KÜÇÜKKARTAL…Terzi Hacıali…Seksen yaşında…Çok küçük yaşlarda başladığı esnaflığı devam ettiriyor. Çocukluk yıllarında sebzecilik yaptı. Gençlik yıllarında başladığı terzilik mesleğini, müteahhit terzi olarak devam ettirdi. Bolvadin’de kurulan derneklerin neredeyse hepsinin yönetim kurulunda görev aldı.

   Hacı Ali Ağabey; orta boylu, minyon tipli, alın kısmı biraz açılmış, beyaz saçları olan bir kişi…Yaşına göre çok genç gösterir. Konuşurken sesini yükseltmeden kibar konuşur. Tam bir “Bolvadin beyefendisi” dir. Çok duygusaldır, olaylardan çabuk etkilenir. Her selam verene ve konuştuğu kişiye tebessüm ederek cevap verir. Kalp kırmamaya gayret eder. Girişimci ruha sahiptir. Çalışkan ve zekîdir. Yıllarca müteahhitlik yapmış ve pek çok Bolvadin terzisine ekmek kapısı açmıştır. Çalışmayı, topluma hizmet etmeyi kendisine ilke edinmiştir. Hâlen Çarşı Camii civarındaki Balta Çeşmesi’nin karşı köşesinde, tüccar terzilik işine devam etmektedir. Sosyal yönü çok geniştir. Günlük siyasi olayları, memleket dertlerini tartışmayı sever. Bolvadin’de kurulan derneklerin çoğunun yönetiminde görev almıştır.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1935 yılında Bolvadin’in Hisar Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Babamın adı Süleyman…İnşaat ustası idi. Bir kız, bir oğlan; iki kardeşiz. İlkokula, evimize yakın olan Bahçe Okulu’nda kadro dolduğu için, Akçeşme Okulu’nda başladım. Öğretmenimiz Yılmaz KOR idi. Beni sınıf başkanı etti. Çok başarılı bir öğrenciydim. Öğretmen dersi anlattıktan sonra, bir de bana anlattırırdı. İlkokulu birincilikle bitirdim. Ben 10 yaşına gelince babam hastalandı ve vefat etti. Bütün evin yükü benim sırtıma bindi.

   Okumaya çok hevesliydim. Anam ortaokula kayıt ettirdi. Ortaokulda da başarım devam etti. Birinci dönem “Takdir belgesi” aldım. İkinci dönem her dersim çok iyi fakat Tarih dersim zayıf düştü. Sınıfta babası memur olan üç çocuğun Tarih dersi iyi, diğerleri zayıftı. İkmale kaldım. Çok gayret gösterdiğim halde, bir tek zayıfımın olması benim çok gücüme gitti. İmtihan günü imtihana gitmedim. Müdür, okul katibi Kadir’le ve Sadık ÖZKAL‘la haber gönderdi fakat gene de gitmedim. Sonradan, gitmediğim için çok üzüldüm. Bu yüzden çocukları, torunları okuttum.

   OKULU BIRAKINCA NE YAPTINIZ?

   Küçük yaşta ticarete atıldım. İlkokul dördüncü sınıfa giderken, sebzeciliğe başladım. Sadık ÖZKAL ve Abdülkadir ERKAN’la birlikte çarşamba günleri Çay’a gider; Çay pazarından; mevsimine göre vişne, fasulye, elma getirir; ertesi gün Bolvadin pazarında satardık. Okulu bıraktıktan sonra da aynı işe devam ettim. Daha sonra, el sanatı olan bir işin daha geçerli olacağını düşünerek, sebzeciliği bırakıp, askerden yeni gelip dükkan açan Terzi Halis ERBİLGİN’in yanına çırak olarak girdim. On üç ay yanında çalıştım. Kesim hariç, bütün terzilik sanatını öğrendim.

   Birgün gece 01.00’da dükkanı kapatıp eve gittim. Gece geç yattığım için sabahleyin dükkana biraz geç gittim. Ustam: “Nerde kaldın! Öğlen oldu!” diye beni azarladı. Gece iş yaptığımı, bu yüzden eve geç gittiğimi söyledim. Ustamın bu hareketi benim çok ağırıma gitti. Öğleyin yemek için evimize geldiğimde, dükkanın anahtarını ustama gönderdim. Ustam, tekrar işe başlamam için eve devamlı haberci gönderdi fakat tekrar gitmedim.

   SONRA NE YAPTINIZ?

   Bu sanatı iyi öğrenmem gerekiyordu. Kumaş kesimini bilmiyordum. İzmir’deki teyzeme, kısa süre orada bir terzide çalışmak istediğimi belirten bir mektup yazdım. Bir müddet sonra teyzemden mektubun cevabı geldi. Mektupta, okulu bıraktığım için kızgınlığını belirtiyor ve gel, diyordu. İzmir’e gidip bir terzinin yanında 10 gün çalıştım ve kesimi öğrendim. Bolvadin’e tekrar dönüp anama, dükkan açacağımı söyledim. 15-16 yaşlarındaydım. Anam kabul etti ve babamızdan kalan tarlamızın birini sattı. Tarla parasıyla bir dikiş makinesi aldı ve bedestende küçük bir dükkan tuttu. Orada çalışmaya başladım. Burada üç sene çalıştıktan sonra maddi yönden burası beni tatmin etmediğinden dolayı, dükkanı kapattım. Eskişehir’e gidip orada çalışmaya karar verdim. Eskişehir’de bir müteahhidin yanına girdim. Ceket başı 17 lira alıyordum. Aylığım memur maaşını geçiyordu. Burada bir buçuk sene çalıştıktan sonra askere gitmek için Bolvadin’e döndüm.

   ASKERLİĞİNİZ VE EVLENMENİZ NASIL OLDU?

   Acemi birliğim Ankara idi. Oradan İstanbul’a gönderdiler. Askerde de meslek sahibi olmanın faydasını gördüm. Terzi olarak askerliğimi bitirdim.

   Askerden geldikten sonra kendime güvenim arttı. Sade terzilikle kalmayıp, müteahhit terzi olmak istiyordum. İzmir ve Ankara’nın ticaret gazetelerine abone oldum. Oradan ihaleleri takip ettim. Şimdiki durduğum dükkanın karşısında bir dükkan kiraladım. Orada çalışmaya başladım. İlk olarak Emir AKSU, Abdil AÇIKGÖZ, Kadir KÖSEER ve Osman ERGÜN’le ortak olarak birlikte bir ihaleye girdik ve kazandık. Bu bizim ilk imtihanımızdı. Isparta Gönen Yatılı İlkokulu’nun elbiselerini dikecektik. Kalfalarla birlikte yirmi kişiydik. Orada üç ay çalıştık. Yüzümüzün akıyla zamanında bitirip teslim ettik.

   Sonra Nazilli Öğretmen Okulu’nun elbiselerini kendim aldım ve teslim ettim. Çevre illerden ihalelere girerek, kendim kestiğim kumaşları, diğer terzilere elbise başına ücret ödeyerek diktirdim. Gömlekleri gömlekçilere verdim. Siparişleri yetiştirmek için bir fabrika gibi çalışırdık. Böylece diğer terzilere de sürekli iş gücü sağlamış oldum. Memlekete para girmesine önayak oldum. Kesimlerini ben yapardım. Mesela şimdi, “Kilot pontul” dediğimiz pantolon çeşidinin kesimini pek çok terzi bilmez. Bu pantolondan diktirmek isteyenlerin çoğunluğu şimdi bana gelirler. 2008 yılında ihale almayı bıraktım.

   NE ZAMAN EVLENDİNİZ?

   Askerden gelip, işlerimi yoluna koyunca evlendim. Eşimi hiç görmeden düğün edip evlendik. O zaman düğünlerde olsun, normal zamanda olsun, çalgıcı tutulup eğlenilirdi. Bazı kişiler bu çalgıcıları eve olsun; piknik yerine olsun çağırırlar; fırın etleri eşliğinde eğlenirlerdi. Keşşaf’ın İbrahim AKSU (İbidik) çobanlık yapardı ama çok güzel gırnata çalardı. Keşşafın Abdil keman çalardı. Bekir saz çalardı. Keşşaf’ın Hicazı AKSU müthiş keman çalardı. Kemanı ağlatırdı. En son olarak kemana ezan okutuyor ve kemanı kırıp, çalgıcılığı bırakıyor.

   Bir oğlum, iki kızım var. Oğlum Süleyman, Alkaloid Fabrikası’nda memur olarak çalışıyor.

   DERNEK VE PARTİ ÇALIŞMALARINDA BULUNDUNUZ MU?

   Toplumla iç içe olmak için, bazı faaliyetlerde bulunmak gerekir. Pek çok dernek ve kuruluşun yönetiminde yer aldım. Askerden gelince “Terziler Derneği”ni kurdum. 1960 İhtilali’nden sonra kapattılar. Muharrem POSTAL yönetimdeydi. Esnaf Sanatkârlar Odası’nda 10 yıl başkan yardımcılığı yaptım. Hisar Gölü Kooperatifi başkanlığı yaptım. Ticaret Odası yönetiminde bulundum. Bolvadin İmam-Hatip Lisesi Yaptırma ve Yaşatma Derneği üyeliğinde bulundum. Afyon Sanatkarlar Odası Başkanlığı, bu yıl “Ahilik Haftası” dolayısıyla, “Yılın En İyi Esnafı Onur Belgesi” ödülüyle ödüllendirdi.

   Parti çalışmalarında da bulundum. 1960 İhtilalinden sonra DP kapatılınca Bolvadin’de AP kuruldu. Parti başkanı Hilmi KANTARCI idi. Orada gençlik kolları başkanlığı yaptım. Sonra bu partiden ayrıldım. Terzi Halis ERBİLGİN bana: “ Bolvadin’de Türkeş’in partisi CKMP’ yi kuralım.” dedi. Ben kabul ettim. Fahrettin YENİ, Halis ERBİLGİN, Abdullah ÖZKAL, Hilmi KANTAR ve ben, parti kurmak için yetkiyi aldık. Benim başkan olmamı teklif ettiler, ben de kabul ettim. Sonradan partinin adı MHP olarak değiştirildi. Benden sonra Lütfü TURAN ve Galip BÜLBÜL başkan oldular. Bolvadin’de o gün için üç parti vardı. 1969 yılında rahmetlik ERBAKAN Konya’dan bağımsız aday oldu. Konuşmasını dinlemeye gittim. Konuşmasından sonra yanına gidip kendimi tanıttım. Bolvadinli çok kişiye selam söylemişti.

   BABANIZDAN BAHSEDER MİSİNİZ?

   Babamı 10 yaşındayken kaybettiğim için, onunla hatıralarım çok az. Babam inşaat ustası idi. Sadece binanın duvarlarını değil, kapısına, çerçevesine kadar kendi yapardı. Bazı binaları kesenedi olarak alır temelden çatıya kadar, anahtar teslimi olarak bitirirdi. Eski Palas Oteli’ni, Dava Vekili Hakkı ÖZSOY’un evini babam yaptı. Zatürreye yakalandı. İzmir’de 1 ay hastanede yattıktan sonra vefat etti. Kendi halinde ihlaslı bir adamdı. Benim elimden tutar, Çarşı Camisi’ne götürürdü.

   ÇARŞI CAMİSİ İLE İLGİLİ BİLGİ VERİR MİSİN?

   Bu caminin tarihi 1320 yılına kadar dayanıyor. 1553 yılında külliye halinde yeniden yaptırılıyor. Evliya Çelebi 16 Eylül 1643 yılında Bolvadin’e geldiğinde, bu camide namaz kılıyor. Yıkılmadan önce bu cami külliye halinde imiş. Etrafında hamam, tekke, medrese, çeşme varmış. Devrin müftüsü Osman Hulusi tarafından kurulan cemiyet, 1900 yılında bu ahşap camiyi yıktırıyor. Afyonlu mimar, George PARMAKYAN tarafından projesi çizilip yeniden yaptırılıyor. Ahşap tavan süslemelerini, dünyanın ikinci en uzun yaşayan kişisi olan, 148 yaşında ölen, Bolvadinli Hamza Usta (TURAN) yapıyor. Duvar süslerini ve ayetleri ise, Milletvekili Gazi YİĞİTBAŞI yapıyor. Cami 1904 yılında ibadete açılıyor. 1914 yılında ise önüne, 16 kurnalı çeşme yapılmış.

   Caminin cadde kısmı girişindeki sütunları, tarihi Durayeri’nden, Hacımuratlar’ın güçlü dombeyleri çekerek getiriyor. Daha sonraları, 1914 ve 1924 yılında, caminin arka kısmındaki son cemaat yeri ilave ediliyor. Caminin mihrap kısmının iki tarafına, caminin çökme yapıp yapmadığını anlamak için iki sütun konuyor. Hâlen o sütunlar şu anda dönüyor. Caminin caddeye bakan kapısının üzerine “Ey kapıları açan, bizim için hayırlı kapılar aç!” kitabesi şu anda oradadır. Camiye gelen bu yazıyı okur öyle girer. Gene caddeye bakan kısımdaki duvarda, oluğun hizasında sadaka taşı deliği vardır. Sabah namazından çıkan, oraya sadakasını kor; ihtiyaçlı ihtiyacı kadar alır.

   MİNARESİ NASIL YAPILMIŞ?

   Ben küçükken, yaşlılar, minare ile ilgili hatıralarını anlatırlardı. 1904 yılında cami yeniden yapılınca, eski minareyi yıkmak istememişler. Caminin karşısındaki kahvede oturan Hamza Usta, Camiyi yapan George PARMAKYAN ile tartışmış ve minarenin sağlam olmadığını söylemiş. PARMAKYAN bunu dikkate almamış. Birkaç gün sonra perşembe günü minare yıkılmış. Minare caminin kuzey tarafındaki vakıf dükkanlarının üzerine göçmüş. Pazara gelip, helvacı dükkanında yemek yiyen Özburunlu KOLUKISALAR’dan bir kişi ölmüş ve 20 kişi yaralanmış. Bu olaydan sonra Ermeni usta, kahvede oturmakta olan Hamza Usta’nın elini öpmüş ve özür dilemiş. Vakit geçirmeden, şimdiki zarif minarenin inşaatına başlanmış. Minere, 99 basamaklı ve kesme taşlardan yapılmış.

   YAŞLILIKLA VE ÖLÜMLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR?

   Çok şükür elim-ayağım tutuyor, çalışıyorum. Yaştan dolayı ufak-tefek sıkıntılarım var. Ölüm hep aklımda. Sabretmek gerek. Başına gelen sıkıntılardan dolayı ölümü istememek gerekir. Resûlullah Efendimiz: “Hiç biriniz başına gelen olaydan dolayı ölüm istemesin. Şöyle dua etsin: ‘Allah’ım, yaşamak benim için hayırlı ise beni yaşat! Değilse emanetini al!’” buyuruyor. Dualarımda Allah’tan şunu isterim: Ya rabbi, beni şerden uzaklaştır; hayra yaklaştır! Her işimi kolaylaştır; hidayete eriştir.