Fevzi KARAGÖZ

   Garagözün Şöför Fevzi…Seksen yaşında…Oto tamirciliği, şoförlük ve kahveciliğin yanı sıra; yün, yapağı, tiftik alım-satım işleriyle uğraştı. Halen tiftik ve elyaf ticaretiyle uğraşmaktadır.

   Fevzi Karagö; orta boylu, kısa sakallı, gözlüklü, başında devamlı takke bulunan birisidir. Sert mizacının yanı sıra, duygusal yönü de vardır. Yaşına rağmen çalışır ve “Çalışan demir ışıldar.” der. 1994’de hacca gitmiş olup; on bir torun sahibidir.

   HAYATINIZI ANLATIR MISINIZ?

   1935’de Bolvadin’in Aliefendi Mahallesi’nde dünyaya gelmişim. Babamın adı Osman…Babam 13 yıl askerlik yapmış olup; rençperlikle uğraşırdı. Üç oğlan, üç kız; toplam altı kardeşiz. En büyük ağabeyim Mehmet elektrikçilik yaptı. Onun küçüğü Kadir ise rençperlik yaptı. İlkokulu İsmet İnönü Okulu’nda okudum, ortaokula gitmedim.

   GENÇLİK YILLARINDA NE YAPTINIZ?

   İlkokulu bitirince Tüfekçi Kadir Bilgin’in yanına çırak olarak girdim. Burada tüfek tamirinin yanı sıra, ziraat aletlerinin tamirini de öğrendim. Ustamın Buğday Pazarı civarında dükkanı vardı. Orada, ekin ekme makinelerini de tamir ederdi. Bu makineler, iki atla veya öküzlerle çekilen; dolaplı, tırmıklı makinelerdi. Oğlu Selahattin ise; daha sonra burada kamyon, otomobil tamirlerine başladı. O gün için Bolvadin’de az sayıda motorlu taşıt aracı vardı. Yazın babamın yanında tarlada çalışır; kışın ise tamircide çalışırdım. Askerlik vaktime kadar bu şekilde çalıştım.

  

   ASKERLİĞİNİZ NASIL GEÇTİ?

   Askerliğimi 24 ay olarak Amasya ve Merzifon’da yaptım. Oto taburunda şoförlük kursu gördüm. Askerde iken sivil tasdikli ehliyet aldım. Teskere aldıktan sonra tekrar imtihana girdim. Sivilde de ancak bu şekilde araba kullanma izni veriliyordu. Bolvadin’de belediye görevlisi imtihan edip ehliyet veriyordu. O gün için belediyede görevli memur Hilmi Karadana beni imtihan etti ve ehliyet almaya hak kazandım. Daha sonra bunu Afyon trafiğine onaylattım. Oradaki girdiğimiz imtihanda, yirmi beş kişiden ancak üç kişi imtihanı kazanabilmişti. O zamanlar ehliyet almak çok zordu.

   ASKERDEN GELİNCE NE YAPTINIZ?

   Askerden geldikten dört ay sonra evlendim. İki kız, iki oğlan; dört tane çocuğum var. Büyük oğlum Adnan, oto galericiliği ve besicilik yapıyor. Onun küçüğü Adem ise, Çay Orman Şefliği’nde memur olarak çalışıyor. Eski hastanenin binasının olduğu yer, ilk önce sağlık ocağı olarak açıldı. Daha sonra hastane oldu. Oraya çalışmaya girdim, 1 sene elektrik-su işlerine baktım. Daha sonra orayı bırakıp belediyeye kadrolu şoför olarak girdim. Orada çalışırken Emirdağ yolunda belediye arabasıyla kaza yaptım. İki sene cezaevinde yattıktan sonra çıktım fakat, memurluk görevim düştü. Sonra sağda-solda şoförlük ettikten sonra Çoğulu Kamil’den “Austin” marka bir kamyon aldım. Bununla birkaç sene taş, kum, tuğla çektikten sonra sattım ve 1972 yılında minibüs aldım. Minibüsle Akşehir’e, Emirdağı’na üç sene yolcu taşıdım. Daha sonra taksicilik yapmaya karar verdim ve taksi aldım. 5-6 sene de bu işi yaptıktan sonra 1980’de taksiciliği, kısaca şoförlüğü bıraktım.

   ŞOFÖRLÜĞÜ NİÇİN BIRAKTINIZ?

   Şoförlük şimdiki gibi değildi. Çok zor şartlar altında yapılıyordu. Şeytan yollarda değneğinen gezerdi… Yol yok, bel yok…Mazot bulunmaz… Yedek parça karaborsa… Fazla yükten akis keser…Motor su ısıtır…Akü çabuk biter…Motor bozulur, tamirci yok, sıkıntı çok!.. Yolda devamlı lastik patlar…Lastiği tamir etmeye usta yok! Lastiği şişirmek için üç yüz kere pompalaman lazım! Her lastik en az otuz derece şişmesi lazım, yüz pompa on derece demektir. Böylece üç yüz kere pompalamak gerekir. O gün için “Yolda ağlamadım.” diyen şoför varsa yalan söyler.

   YAPAĞICILIĞA NASIL GEÇTİNİZ?

   Hasırpazarı civarında babamızdan kalan eski bir ev vardı. Orayı üç kardeş üleştik. Bana kalan kısmı yıkıp, altı dükkan üstü ev olarak yaptım. O dükkanda önce iki sene kahvehane işlettim. Daha sonra Emirdağlı Çıldırlar’a kiraya verdim. Burada koyun-keçi yünü ve deri topladılar. Perşembe günü dükkanda onlar dururlar, diğer günler de ücretli olarak ben dururdum. Bunlar altı sene burayı çalıştırdıktan sonra gittiler. Ben bu arada yüncülüğü-dericiliği öğrendiğim için, aynı branşta ben devam ettirdim.

   O ZAMAN İŞLERİNİZ NASILDI?

   O zamanlar Bolvadin yapağının merkeziydi. Gençlik yıllarımdan hatırlıyorum. Atlı ve öküz arabasıyla Yunak tarafından gelenler kuyruk oluştururlar; kuyruğu başı çarşıda; sonu eski mezarlıkların olduğu yerde olurdu. Üç-beş yerde yün-tiftik alımı yapılırdı. O zamanki yün tüccarları: Aşkar, Keçeci Halil Birler, Çavdarlar, Kelekçiler, Derici Mıstık idi. Yüne güvenilmez, bir çıkarır; bir batırır…

   O zamanlar memleketimiz ticaret merkeziyken; bu gün bu hallere düştük. Bolvadin ikiz doğurdu; fakat anasını al bastı. Suni elyaf, silikon çıktı. Etrafta hayvancılık azaldı, Ormana zarar veriyor, diye tiftik keçisi yetiştiriciliği yasaklandı. Sonunda Bolvadin’de yün ticareti yapan iki kişi kaldı, yakında biz de kapanırız.

   SOYADINIZ NEREDEN GELİYOR?

   Bizim, Kırkgöz’ün yanında tarlamız vardı. Babam gençken birgün, arkadaşlarıyla tarlanın yanında güreşe tutuşuyorlar. Güreşte büyük-küçük herkesi yeniyor. Yanındakiler: “Bu oğlanın gözü çok kara, güreşten, kavgadan hiç kaçmıyor.” diyorlar. Sonra “Karagöz” demeye başlıyorlar. Soyadı kanunu çıkınca, “Karagöz” soyadını alıyoruz. Asıl bizim sülalemizin lakabı “Horazcıoğlu”dur.