FARUK GÖNBE

   Gönbelerin Faruk... Zafer Caddesi'ndeki dükkanında şeker-lokum imalatı ve satışı yapıyor. Aile olarak, Bolvadin'in en eski lokum ve şeker imalatcısı. Yetmiş sekiz yaşında, işinin başında… Kaymaklı lokumu ve kaymaklı şekeri bizlere sevdiren ailenin bir bireyi... Dükkanına girdiğimde nefis lokum ve şeker kokuları burnuma çarptı. Koltuğuna oturmuş halde gelene, "buyur ediyor". İçeride oğlu ve elemanları çalışıyor. Selam verdiğimde hepsi de: "Aleykümselam Hocam!  Hoşgeldin!" diye samimi bir şekilde selamımı aldılar.

   Faruk Gönbe, orta boylu, hafif tıknazca, Nasrettin Hoca’ya benzettiğim bir kişi…Yuvarlak yüzünü çevreleyen beyaz sakalı ve gri takkesiyle köşedeki koltuğa oturmuş; etrafa tebessümle bakıyor... Görüntüsü ile yaptığı iş birbirine uyan lokum gibi bir adam... Karşılıklı sohbet etmek istediğimi söylediğimde, tevazu örneği göstererek; kalkıp yerini bana vermek istedi. Kabul etmedim, yanına oturdum. Girdiğimde her zaman ikram ettikleri kaymaklı lokumu gene unutmadılar. Böylece ağzım tatlandı.

   NEREDE, KAÇ YILINDA DOĞDUNUZ?

   1937 yılında Bolvadin’de Mescit Mahallesi’nde, dört kardeşin en küçüğü olarak dünyaya gelmişim. Halen aynı evimizde birazımız oturuyor. Birazımız da Toki Konutları’ndaki evimizde oturuyor. Babamın adı Abdullah. En büyük ağabeyim Abdülkadir hakim oldu. Onun küçüğü Fahrettin hafız oldu, bizim mesleğimizi yaptı. Onun küçüğü olan Sıtkı ve ben, gene baba mesleğimiz olan şekerciliği seçtik. Ağabeylerimin üçü de vefat etti. Dört çocuğum var; iki kız, iki oğlan. Oğullarımın adı, Cavit ve Ahmet.

   Bu meslek babanızdan mı geliyor?

   Babam askerliğini yaparken, orada şekerci dükkanında çalışan bir kişiyle arkadaş olmuş. İzin günlerinde o dükkana gide-gele bu sanatı öğrenmiş. Askerden gelince, 1926’da Zafer Caddesi’ndeki Hacı Ali Vakfı’na ait olan dükkanların birisinde dükkanını açıyor. Babam kendini geliştirmek için Afyon’daki “Salih Şekerleme” ile alış-veriş yapıyor. Daha sonra bunlar değişik şeker ve lokum yapma yarışına giriyorlar. Afyonlu Salih Şeker, yaptığı yeni tür şekerlemeleri babama gönderiyor. Babam da ona farklı ürün gönderiyor. Birgün kaba şekerin kırmızı boyalısını gönderiyor, babam da farklı bir şey yapıp “Gazboku şekeri” dediğimiz, normal şekere göre biraz büyük, piramit şeklindeki kaba şekeri yapıp gönderiyor. Gene “Farklı ne yapabilirim?” diye düşünürken, aklına iki renkli lokum yapmak geliyor. Renklerin birbirine karışmasını önlemek için önce beyaz lokumu döküyor. Soğuduktan sonra kırmızı lokumu döküyor. Daha sonraları kaba şekerin içine naneyi koyup “nane şekeri” yapan, ilk olarak babamdır. Bu Afyonlu Salih Amca’yla yapılan yarış; bize değişik şeker ve lokum türleri kazandırmıştır. 1946 yılında babam vefat edince, ağabeylerim Fahrettin, Sıtkı ve ben babamızın mirasını devralarak, mesleğimizi devam ettirdik. 1937’de, babamla birlikte çalışan amcaoğullarımız Muzaffer, Sami, Necati, Ali, dört kardeş ayrı bir dükkan açtılar. Daha sonra Süleyman Pektaş’ da şekerci dükkanı açtı. 

   DÜĞÜNLERDE, MEVLÜTLERDE İKRAM EDİLEN ŞEKER ÂDETİ NE ZAMAN BAŞLADI?

   Eskiden bir kişi vefat ettiği zaman, genellikle Çarşı Camii’nde mevlit okutulurdu. Mevlitde külah içerisinde kaba şeker ve lokum ikram edilirdi. Mevlit okutacak kişi bize bir sayı verir, biz de ona göre şekerini hazırlardık. Son zamanlarda bu âdet azalmaya başladı. Cenaze sahibi evinde veya bir salonda yemekli davet vererek “Yasin” okutturuyor.

   Diğer bir güzel âdetimiz de, çocuklarını evlendirmek isteyen iki ailenin, bunu eşine dostuna duyurmak için yaptıkları merasim… Şerbet içme merasimi, “Şerbet içme” sözü nereden geliyor, ondan bahsedeyim. Kız ve oğlan tarafı, hem bu güzel davranışı dostlarına duyurmak, hem topluluğun bir araya gelmesini, kaynaşmasını sağlamak amacıyla, kız evinde toplanırlardı. Nüfus çoğalınca bugün salonlarda yapılmaya başlandı. Misafirlere ayaklı cam bardaklarda, şekerli suyun içine kırmızı renkli şeker atılıp renklendirilen “şerbet” dediğimiz renkli tatlı içecekler ikram edilirdi. Ayrıca mevlitde ve bir kişi vefat ettiği zaman, taziyeye gelenlere çinko tas içerisinde şerbet ikram edilirdi. Şerbet dolu tasın yanına bir fincan konur, herkes o fincanı tasın içine bandırıp içerdi.

   Birgün babam şerbete gidiyor. Şerbette şerbet dağıtan kişi, kaza ile bardakları devirip, şerbeti her tarafa döküyor. Bardaklar kırılıyor. Babam bundan rahatsız oluyor. Başka bir gün dostunun birisinin şerbeti olacağını duyunca, ona şerbet yerine lokum ikram etmesini teklif ediyor. O kişi de kabul ediyor. Böylece o günden sonra bu gelenek yayıldı ve herkes lokum tutmaya başladı.

   MESLEĞİNİZİN ZORLUKLARInNDAN BAHSEDER MİSİNİZ?

   Zaman zaman bizim meslekte de sıkıntılar yaşandı. 1963 yılından sonra şeker sıkıntısı oldu. Hindistan cevizi sıkıntısı oldu. Eskişehir’den kaçak olarak şeker getirdiğimiz oldu. 1968 ve 1979 yıllarında gene şeker sıkıntıları oldu. 1 ay öncesinden fabrikaya parayı yatırıyorduk. Zorunan alıyorduk. Ara ara kaymak bulmakta da zorlandık. Eskiden her evde bir sağılır inek vardı. Kaymak da boldu. Çoğunluk hayvancılığı bırakınca kaymak da azaldı. Bugün için büyük besi çiftliklerinin çoğalmasıyla, kaymak sıkıntısı çekmiyoruz.  Şükür, bu sıkıntılarla bu güne geldik.

   ESKİYLE BU GÜNÜ KARŞILAŞTIRACAK OLSAK NELER SÖYLERSİNİZ?

   Ben bu işe 1950 yılında Gır Mettab’ı (Akçeşme İlkokulu) bitirdikten sonra başladım. 62 senedir çalışıyorum. Eskiden çok zorluklar çektik. Yokluklar vardı. Kuyruklar vardı. Ülkenin ve memleketimizin ekonomisi zayıftı. Bugün ekonomik açıdan Türkiye’miz daha iyi duruma geldi. Her şeyi bulabiliyoruz.

   TEKNOLOJİK OLARAK BUGÜN HANGİ YERDESİNİZ?

   Eskiden insan gücüyle çalışıyorduk. Şekeri büyük kazanlarda ardıç odunuyla kaynatırdık. Kazanın içindeki şekeri kürekle karıştırırdık. Bütün imalatımız bilek gücüyle idi. Bugün ise her şey otomatikleşti. Çoğunlukla makine yapıyor. İşlerimiz daha kolaylaştı.

   TÜRKİYE’NİN PEK ÇOK YERİNDE LOKUM YEDİM FAKAT BOLVADİN’DE ÜRETİLEN FARKLI. BUNUN SEBEBİ NEDİR?

   Diğer lokumlara göre yapım imalatımız farklıdır. Katkı maddeleri katmadan, doğal olarak üretmeye çalışırız. Kaymağımız has kaymaktır. Üretim işini de meslek sırrı olarak kabul edin. Ayrıca içine sevgimizi de katıyoruz. Herhalde lezzeti biraz da oradan kaynaklanıyor.

   TORUNLARINIZIN DA AYNI MESLEĞİ YAPMASINI İSTER MİSİNİZ?

   Ben işimi çok severek yapıyorum. Çocuğumu-çoluğumu, torunumu bu meslek yüzünden meydana getirdik. Oğlanlarım zaten yapıyor. Torunlarım da kız olsun oğlan olsun, okul olmadığı zamanlar dükkana çalışmaya gelirler. Hepsinin de bu mesleği devam ettirmesini isterim. Yalnız, okusunlar, ilim sahibi olsunlar, sonra bu mesleği devam ettirsinler. Kendimizi günden güne geliştiriyoruz. Telefonla yapılan şehir dışı siparişleri karşılıyoruz. Yakında internet yoluyla sipariş alıp, şehir dışına da çalışma faaliyetlerimiz başlayacak.

   BİR GÜNÜNÜZ NASIL GEÇİYOR?

   Sabahleyin ezanla birlikte kalkarım. Camide namazımı kıldıktan sonra evime gelip kahvaltımı yaparım. Sabah saat 09’da dükkana gelirim. Oğullarım, çalışan elamanlarım var, onların başında durup işimizi takip ederim. Öğle ve ikindi namazlarını Tahtalı veya Çarşı Camii’nde kılarım. Akşam yemeğinden sonra televizyonda haberleri dinleyip, dokuz veya dokuz buçukta yatarım.

   GENÇLİĞE MESAJINIZ NELERDİR?

   Gençlerde pek çalışma hevesi göremiyorum. İnsan bir yere gelecekse çalışma ile gelir. Çocukluktan beri devamlı çalışma içerisindeyim. Yaşım yetmiş beş olduğu halde işimin başında durmaya devam ediyorum. Gençler okusunlar fakat bir sanatı da yapmaya çalışsınlar.